Tam da seçimin ertesi seçimle hiç ama hiç alakası olmayan bir yazı bu. Çünkü görev bilincim oldukça yüksektir, ne için burada olduğumu gayet iyi bilirim. O işi Ülkü Teyze’ye bıraktık.

Jiu-jitsuya girmeden önce dövüş sanatlarıyla ilgili bir konuda anlaşalım. Dövüş sanatları, meditasyonun bir dalı olarak görürseniz, “ne gerek var ki şiddete, neden birbirinizi incitiyorsunuz yavrum” şeklinde soruları hemen atlamış oluruz.

Eğer sizi  “o an orada” olduğunuzu hissettiren bir uğraş bulduysanız asla bırakmayın, benim de jiu jitsuya bu kadar tutkuyla devam etmem bundan. Hem fiziken hem ruhen gerçek anlamda orada olmak, hem de kafada zerre kadar başka bir düşünceye yer olmadan, süper değil mi?

Millet meditasyon diye ne paralar harcıyor ama evde ıspanak pişirirken bile yok olabiliyor insan çevresinden. Çok anlam yüklememek lazım buna da sanırım, farkındaysak o an olup bitenden, derin düşünceye girebildiyse kafamız, buna beden de eşlik edip özgürleşebiliyorsa tamamdır bu iş. Arkasından da sonsuz aşk gelir zaten. Dans, müzik, bahçe, kanaviçe neyse bu iş bulun işte. En büyük kafa dinleme bu.

Dövüş sanatlarının çoğu Uzak Doğu kökenli, ama sanmayın  ki koskoca Türk tarihinde dövüş sanatlarımız yok.

En bilineni evet yağlı güreş, bugün güreş olarak kullanılan sözcük, eski çağda dövüşme veya çatışma anlamına gelen köreşten türemiştir.

Diğeri Sayokan isimli kökleri Orta Asya’ya dayanan bir Türk savaş sanatıdır. Sayokan’ın öğreti ve teknik anlayışı zıtlıkların birliği kuramı üzerine kurulmuştur. Bir Türk sporundan da bu beklenmez mi zaten?

Bir de AMAROK var, eski Türklerin ilk dövüş sanatı. Aklınıza bir araba markasını getirecek olan bu isim Alpağutnung Mengü Az Rak Oğuz Köreşi`nin kısaltmasıdır.

yagli-gures

Jiu jitsu diyince oldukça havalı duruyor, geçen senelerde TRT 1’de Künde diye bir programda yağlı güreş izlerken koltuğa yapıştım kaldım, çünkü hafif tebessümle baktığımız güreşçi amcalarla aşırı benzer bir spor yapıyormuşum ben meğerse. Bunu o an farketmem benim güreş konusundaki cahilliğimden kaynaklanıyor tabi. Jiu jitsu, güreşin teknik anlamda çok daha zengin bir versiyonu. Çünkü belirli kurallar olsa da teknik olarak seçenekler neredeyse sınırsız. İşin zor ve cazip yanı da bu.

Yalnızca gücün asla işe yaramayacağı en az güç kadar da tekniğin önemli olduğu minderdeyken belki de hepimiz idealini kurduğumuz dünyamızı yaratıyoruz.  Ne cüzdanın, ne telefonun, ne ayakkabın seninle. Yalnızca sen, kimonon ve kemerin. Sosyal hayatta üzerimize giydiğimiz hiç bir rol orada yok. En belirleyici araç beline taktığın kemer, o kemer de azim, başarı, bağlılık olmadan asla ilerlemiyor.

Bahsettiğim ortamı hayatımızda düşünmek biraz ütopik. Etiketlerin olmadığı, sadece ne kadar çok çalıştığın, gelişimin için harcadığın emek ve zamana göre değerlendirildiğin, hiyerarşinin yine bu kurallara bağlı kalınarak oluşturulduğu bir dünya. MS 2150 geldi aklıma, işte jiu jitsu minderi bunun hayat bulmuş hali.

a15737f7-f5b0-4f81-a3ce-37d69325de5f
Avatar’ın esinlenilerek yazıldığı bu kitabı okumayan kalmamalı, hatta yine okunmalı.

Bu arada yağmur çamurdan henüz tam anlamadık ama yaz geldi, hep dikkat ederim beslenmeye ama turnuvaya gireceğimden ötürü 3 haftadır baya ciddiye alarak uyguladığım beslenme kurallarını anlatacağım bir sonraki yazıda. Ayça’nın kilolardan görünmeyen elmacık kemiklerini geri görmek istiyoruz, bu da ikinci amacım.