Sonuçta kontrat imzalamadık ille de motorlu taşıtlarla ilgili yazacağız diye. Tekerlek üzerinde giden herşeye ilgim var…bisiklet de elbette bunlardan biri.
Benim yaşlarımda olup,çocukken bisikletle haşır neşir olmamış çok insan yoktur herhalde. O tarihlerde ya futbol topunun peşinden koşacaktın ya da şanslıysan ebeveyninin almış olduğu bisikletin tepesinde keşif dürtülerine yenilen her çocuk gibi evvelce gitmediğin yerlere pedal basacaktın. Ben ikincisini yaptım…bisikletim de çok nadir bulunan yeşil bir kontrapedal PİNOKYO idi.
Beşiktaş nisbeten düz ve 1970 lerde daha kalabalıklaşmamış bir semt olduğu için, ilkolula giden bir çocuğun kendi bisikletiyle boğaz kıyısına gitmesi hayal gibi ama acayip zevkli bir şeydi. Hatta bazen Çırağandan Ortaköye kadar gitmişliğim bile olmuştu. Pinokyoyla mutlu mesut yaşarken,mahalleden bir çocuğa Almanyadan babasının getirdiği “yarış bisikletini” görünce herşey değişmişti. (Şimdi yol bisikleti denirken o zaman yarış bisikleti denilirdi.)
Bir ömür yarış bisikleti hayali kurdum,hala da bir adedi salonun ortasında trainer a bağlı duran ve fena sayılmayacak bir çok dağ bisikletim oldu ama yarım yüzyıllık ömrümde o ince tekerlekli,hafif kadrolu, kıvrık gidonlu bisikletlerden birine asla sahip olamadım.
Şimdi çeşitli forum ve platformları, 1980 lerden beri de Fransa bisiklet turu ağırlıklı olmak üzere Bahar klasikleri ve büyük turları takip ediyorum. Gördüklerimi yazayım sizlere;
Bir defa bizde bisiklet şu;
ya sünnet veya karne hediyesi, ya aklımıza şişmanlayınca gelen fitness aleti,ya da ergenlerin birbirlerine ” benimkinde şu komponentler var ve fiyatı da şu kadar bin euro” diye hava bastıkları bir ego aracı. Çok ufak bir bilinçli ve gerçekten bisikletsever kesim var.
Caddebostan sahilde şöyle bir oturun, önünüzden gelip geçen pahalı bisikletlere inanamazsınız. Bir yabancı gelip görse “Ulan bunlar bu bisikletlere bindiklerine göre birkaç uluslararası bisiklet takımları ve şampiyonları vardır herhalde” diye düşünür. Oysa her konuda olduğu gibi bisiklet konusunda da kralını ters köşeye yatırırız. 77 milyon diye övündüğümüz memlekette tek bir doğru dürüst bisiklet takımımız var, konu komşu ülkelerde veya adı sanı bilinmez turlarda birkaç etap kazanmışlığı var bu takımın…hepsi o.
Dünya işi çözmüş yıllar önce… pist (veledrom) olmadan sporcu yetişmiyor…yıl 2015,bizde bir tane bile veledrom yok biliyor musunuz?
Hadise şudur; evvelki yazılarımda da belirttiğim sosyolojik hastalık herşeyde olduğu gibi burada da karşımızda duvar gibi beliriyor. Bisiklette de A yerine Z den başlıyoruz.
Ergen bisiklet alacak, 600-700 liralık bisikleti beğenmiyor, ille de 1000-2000 euro luk birşey olacak. Koçum sen önce al ucuz güzel bir şey, bir binmeye başla hele…bacakların güçlensin,ciğer kapasiten artsın,kalbin ona göre gelişsin…seversen bu sporu alırsın sonra zaten en şahanesini. 2000 euro luk bisikletle tour de france a mı katılacaksın? hem sonra bisiklet ne kadar pahalıysa o kadar hızlı mı gidiyor,nedir ? Sende bacak,güç kuvvet nefes ve en önemlisi heves yoksa Alberto Contador un altındaki bisiklete binsen traş…nereye gideceksin?
Herife daha 15 yaşında binlerce liralık bisikleti verince başka hedefi kalır mı? O adamı bir daha spora yönlendirmek mümkün olur mu? Kaldı ki batıda çocukları 5-6 yaşlarından itibaren bu spora başlatıyorlar. Kulüpler ,tesis ve ekipman konusunda her türlü desteği veriyor, spor disiplini ile yetişiyorlar, önlerine, varmaları gereken hedefler konuyor sürekli…
Bisiklet kültürünün en gelişmiş olduğu ülkeler,milli gelirin,demokrasinin,refahın,bilimin,sanatın,teknolojinin de en gelişmiş olduğu Benelüx ve İskandinav ülkeleri. Çok mu şaşırtıcı?.. hiç değil elbette. Bu ülkelerde 7 den 70 e herkes, özellikle de şehirlerde her işlerini bisikletle görüyor,çocuklar okula, büyükler işlerine bisikletle gidiyor…öyle herkesin altında da pahalı bisiklet yok. Bunlara bisikletin icadedildiği tarihten itibaren, bir araç değil,bir kültür olarak bakan ve üzerine kitaplar yazıp,filmler çeken Fransa,İtalya ve İspanya gibi Akdeniz ülkelerini de eklemek…hatta en başa koymak gerekiyor.
İşte bu sebeplerle onların şehirlerde bisiklet yolları,veledromları, tarihe geçmiş çooook ama çok başarılı sporcuları , parlamentoya bisikletle giden bakanları başbakanları varken, bizim de yüzlerce kilometrelik bir yarışın sonunda yorgunluktan gebermiş sporculara aldırış etmeden dakikalarca podyumda konuşan politikacılarımız var…ama başarı desen “sıfır”.
Cumhurbaşkanlığı bisiklet turu özeti;
Alanyadan başladı, Trt de Levent Özçelik yarıştan çok doğal ve tarihi güzelliklerimizi anlattı bir hafta boyunca, Nazilli civarında yarış için kapatılmış yolda sporcuların önünden beton kamyonu döndü, Cavendish sprint etaplarını aldı, son etap İstanbul tarihi yarımadada yapıldı, Unkapanı ve Aksarayda yoldan karşıya onlarca yaya ve seyyar satıcı geçti, Sultanahmet meydanında bitti,genel klasmanda da Kristijan Durasek birinci oldu. Bu…
Merhaba, çok keyifli bir yazı…
Ben de şunu düşünüyordum, örneğin bisikletin en Yaygın olduğu yerlerden biri
Amsterdam dümdüz bir şehir, nispeten serin…İstanbul da bunun da önemli bir etken yapısal olarak bol bol yokuşlar inişler çıkışlar tepelicazip bir ulaşım aracı olmamış.
İzmir daha müsait zaten bisiklet Kullanım orano daha yüksek diye biliyorum.
Selamlar,bu güzel yazıya bir minik katkı da benden olsun;
Ne kadar nizami bilmem ama maltepe sahilde bir tane velodrom yapıldı.
https://eksisozluk.com/maltepe-veledrom–4324179
bu arada veledrom da bence kelime olarak türk dil kurumunun uydurması…sadece fransada değil bütün dünyada bu kelime velodrom iken bizde niye vele olmuş ki ?
http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&kelime=VELEDROM …..demişler ama mesela
ingilizcede de aynı http://en.wikipedia.org/wiki/Velodrome
vele-v ki vele-drom kulağımı tırmalıyor,paylaşayım dedim….:)
ben de velodrom olarak bilirim de tdk ya göre veledrom olduğu için öyle koymak zorunda kaldık işte…velespit den gelse gerek. çok farketmiyor aslında adının ne olduğu…nasılsa bizde yok.
Veledrom kelimesini duyunca gene memleketim Bursa aklıma geldi.
Vaktiyle ‘şu anda yapımı devam eden bursaspor futbol sahasında’ bir veledrom vardı.
cahilliğime verin ne anlama geldiğini sizin yazınızla öğrendim ve acaba o saha hiç kullanılmış mı diye hemen google a sordum.
öğrendim ki bisiklet sahası olarak kullanılamamış çünkü eğim uygun değilmiş. sonrasında da hep atıl,kötü,bakımsız olarak kaldı.
vaktiyle sizin gibi birileri birşeyleri başlatmak istemiş ama burası Türkiye olamamış sanırım… paylaşmak istedim.
yazınız için teşekkürler;
Şu hastalığın adını biri bana söylesin. Adam bisiklet veya herneyse bişi ile ilgilenmeye başlıyor. Bir sene sonra o ilgilendiği alanda kendini o kadar yetkin hissetmeye başlıyor ki -ona göre- alttan gelen diğer çömezlere psikolojik baskı kurmaya başlıyor. Ya arkadaş sen birkaç ay önce sora sora öğrenmedin mi bunları.. Şimdi niye ananın karnından top sakallı uzman havasıyla doğmuş gibi ne bu afra tafra ve hatta öfke. Geçen gün bir forumda bunlardan biri yazmış.. “O plastik pedallı bisikletlerinizle yaptığınız her turu niye youtube’a yüklüyosunuz.. bıktık sizden”.
Bildiniz değil mi bu tipi.