Güney merhaba,
Programın ya başında ya da ortasına doğru sözünü ettiğin müzik zevki üzerine birkaç şey söylemek istiyorum iznin olursa. Belki ne alaka diyeceksin ama yazmak istedim yine de. Epeyce zamandır üzerine düşündüğüm kendimce de bir şeyler okuduğum bir husus bu müzik beğenisi hususu. Araştırdığım kadarıyla music taste, devamlı ekonomik sermaye ve kültürel sermaye ilişkilendirmiş hatta bir tane diagram var P. Bourdieu bir sosyolog ile anılır ama şimdi hiç detaylara girmek istemiyorum. En iyisi basit bir örnek ile kısaca değineyim konu ile bağlantısını açıklığa kavuşturmak adına; bir kişi belirli bir keonomik ve kültürel sermayeye sahip ise daha “rafine ” bir beğeni ya da taste sahibi oluyor. Bu beğeni de artık yeme içme alışkanlıklarından tut da yapılan spora ve elbette dinlenilen müzik türüne değin müthiş geniş bir skalyı kapsıyor. Ama bana soracak olursan, yukarıda sözünü ettiğim bu ilişkisellik oldukça silikleşiyor. Nitekim, yanlış hatırlamıyorsam geçen sene K. Lamar Pulitzer aldı ki bu şarkıcının ürettiği genre çok “rafine” bir beğeiye denk gelmiyor mesela. Bir de taaaa geçen seneden bir yayınında çerezcideyken, Radiohead ya da buna benzer bir parça çaldığın anda gelen müşterinin çalan parçaya şaşırmasına bir parça içerlediğini belirtmiştin. O yayını dinlediğimde aklıma gelen, müşterinin seni, o müziği dinlemeye “layık” görmediği idi. Bunun tam tersi bir durum da söz konusu olabilir, yani kültürel kapitali gerek aldığı eğitimler gerekse yetiştiği çevre olarak yüksek bir kişi başkalarına pek de rafine gelmeyen bir genre ya ait müzikleri dinleyebilir. Bir de hatırlar mısın, bilmiyorum, eskiden haberlerde senfoni orkestralarının Anadolu’daki şehirlerdeki konserlerine yer verirler, haberin sonuna doğru izleyiciye oraya “zorla götürülmüş hissi uyandıracak şekilde halktan konser yorumu alırlar ve haberin başlığını şöyle geçerlerdi:” ….., …… olalı böyle zulüm görmedi”. Her haberde o noktalı yer Erzurum, Bayburt olarak değişirdi. Müzik beğenisi üzerinden kültürel eşitsizliği yeniden üretirlerdi. Aklıma gelen dağınık düşünceleri toparlayıp derdimi anlatabildim mi emin değilim. Anlayışın için teşekkürler.
Ayşe hanım merhaba,
Müzik, edebiyat, sinema beğenileri ekonomik ve kültürel sermaye ile değişiyor evet ama insanın belli bir konuda ne kadar muhafazakar olup olmadığıyla da ilgili. Mesela benim gibi 40 yaşında olup hem rap hem caz dinleyen birini açıklamıyor bu teori.
Güneycim,
“Artık ” Pinhani dinlemeyen arkadaşlarına teessüf ederim. Aynı mantık, Kalben ve Büyük ev ablukada için de geçerli. Evet ergenler de dinliyor ve ben de dinliyorum. Olamaz mı? Olabiliiirr…
Hocam merhaba,
Daha duru bir ses kaydı olması için telefonla kayıt aldım. Kurguyu yaptığım program Mp4 formatında sesi algılamadığı için web üzerinden bir dönüştürücü kullandım. Sanırım o ses farklılıkları o sitede dönüştürürken yaşandı.
Deniz kokan kızımızın parçalarını sevmiyor olabilirsiniz ama bari aynı programda, kızımızın parçalarını söyleyen, öykünen, testosteron kokan müzik grubunun parçasına yer vermeseydiniz.
Bir tavsiye; +35 yaş bir kadınla gönül ilişkisine girme ihtimaliniz varsa bu programı dinletmeyiniz, ihtimali yok edersiniz.
merhaba firuze hanım,
müzik kişisel bir şey olduğu için bahsedilen sanatçının dinleyicilerini zaman zaman üzecek şeyler ağzımdan çıkabiliyor.
ayrıca öz kardeşiniz gibi gördüğünüz dostunuz can sıkkınlığı ile sezen aksu şarkılarında ağladığını görünce daha bir sevemeyebiliyorsunuz. 🙂
duman’ın herşeyi yak coverını da hiç sevmem bu arada, kendi şarkılarını daha başarılı buluyorum. duman’ın sadece koklayacaktım, hatun gibi tabirinizle testosteron kokan şarkılarının yanı sıra toplumcu şarkıları da mevcut. benim kuşağımın aşık olduğunda sarıldığı şarkılarda kesinlikle bir duman şarkısı vardır.
Ozan Bey,
Yorumunuz için teşekkürler. Ben de bu şekilde bir kavramsallaştırmanın artık geçerli olmadığını dile getirmeye çalışmıştım aslında. K. Lamar’ın Pulitzer almasını örnek vererek. . Ayrıca, bu çeşit bir ilişkilendirme birtakım kültürel eşitsizliklere de meşru bir zemin hazırlıyor. Salt nicel verilere dayalı bir çalışma elime geçmişti 3-4 sene evvel. Çalışmada, Türkiye’nin kültürel tüketim eğilimlerini ele almak amacıyla sözümona bir çalışma yürütülüyor. Mesela devlet tiyatrosunun dahi olmadığı bir ilde yaşayan insanlara “ne kadar sıklıkla oyun izlemeye gidersiniz?” gibi sorular yönlendirilip çok da geçerli addedilmeyen genelllemlerde bulunuyorlar.
Son olarak, bu konunun üzerine bu denli eğilmem de beğenideki, özellikle müzik alanında, muhafazakarlıktan hâlihazırda muzdarip olmamdan ileri geliyor.
Aslında sizi desteklemek için yazmıştım o yorumu…
Bu arada ben 65 yaşındaki annem ve 70 yaşındaki kayın validem üstünde çeşitli müzik deneyleri yapıyorum. Bitince tez çalışmamı sizinle paylaşırım 🙂
Güney merhaba,
Programın ya başında ya da ortasına doğru sözünü ettiğin müzik zevki üzerine birkaç şey söylemek istiyorum iznin olursa. Belki ne alaka diyeceksin ama yazmak istedim yine de. Epeyce zamandır üzerine düşündüğüm kendimce de bir şeyler okuduğum bir husus bu müzik beğenisi hususu. Araştırdığım kadarıyla music taste, devamlı ekonomik sermaye ve kültürel sermaye ilişkilendirmiş hatta bir tane diagram var P. Bourdieu bir sosyolog ile anılır ama şimdi hiç detaylara girmek istemiyorum. En iyisi basit bir örnek ile kısaca değineyim konu ile bağlantısını açıklığa kavuşturmak adına; bir kişi belirli bir keonomik ve kültürel sermayeye sahip ise daha “rafine ” bir beğeni ya da taste sahibi oluyor. Bu beğeni de artık yeme içme alışkanlıklarından tut da yapılan spora ve elbette dinlenilen müzik türüne değin müthiş geniş bir skalyı kapsıyor. Ama bana soracak olursan, yukarıda sözünü ettiğim bu ilişkisellik oldukça silikleşiyor. Nitekim, yanlış hatırlamıyorsam geçen sene K. Lamar Pulitzer aldı ki bu şarkıcının ürettiği genre çok “rafine” bir beğeiye denk gelmiyor mesela. Bir de taaaa geçen seneden bir yayınında çerezcideyken, Radiohead ya da buna benzer bir parça çaldığın anda gelen müşterinin çalan parçaya şaşırmasına bir parça içerlediğini belirtmiştin. O yayını dinlediğimde aklıma gelen, müşterinin seni, o müziği dinlemeye “layık” görmediği idi. Bunun tam tersi bir durum da söz konusu olabilir, yani kültürel kapitali gerek aldığı eğitimler gerekse yetiştiği çevre olarak yüksek bir kişi başkalarına pek de rafine gelmeyen bir genre ya ait müzikleri dinleyebilir. Bir de hatırlar mısın, bilmiyorum, eskiden haberlerde senfoni orkestralarının Anadolu’daki şehirlerdeki konserlerine yer verirler, haberin sonuna doğru izleyiciye oraya “zorla götürülmüş hissi uyandıracak şekilde halktan konser yorumu alırlar ve haberin başlığını şöyle geçerlerdi:” ….., …… olalı böyle zulüm görmedi”. Her haberde o noktalı yer Erzurum, Bayburt olarak değişirdi. Müzik beğenisi üzerinden kültürel eşitsizliği yeniden üretirlerdi. Aklıma gelen dağınık düşünceleri toparlayıp derdimi anlatabildim mi emin değilim. Anlayışın için teşekkürler.
Ne güzel bir yorum olmuş, çok teşekkür ederim Ayşe 🙂
Dinlediğin için teşekkür ederim. Çok selamlar.
Ayşe hanım merhaba,
Müzik, edebiyat, sinema beğenileri ekonomik ve kültürel sermaye ile değişiyor evet ama insanın belli bir konuda ne kadar muhafazakar olup olmadığıyla da ilgili. Mesela benim gibi 40 yaşında olup hem rap hem caz dinleyen birini açıklamıyor bu teori.
Güneycim,
“Artık ” Pinhani dinlemeyen arkadaşlarına teessüf ederim. Aynı mantık, Kalben ve Büyük ev ablukada için de geçerli. Evet ergenler de dinliyor ve ben de dinliyorum. Olamaz mı? Olabiliiirr…
Güney bey, konuşmanızın monosu taa 9.57’de stereoya dönüştü. Bilginize.
Hocam merhaba,
Daha duru bir ses kaydı olması için telefonla kayıt aldım. Kurguyu yaptığım program Mp4 formatında sesi algılamadığı için web üzerinden bir dönüştürücü kullandım. Sanırım o ses farklılıkları o sitede dönüştürürken yaşandı.
Kuzum,
Deniz kokan kızımızın parçalarını sevmiyor olabilirsiniz ama bari aynı programda, kızımızın parçalarını söyleyen, öykünen, testosteron kokan müzik grubunun parçasına yer vermeseydiniz.
Bir tavsiye; +35 yaş bir kadınla gönül ilişkisine girme ihtimaliniz varsa bu programı dinletmeyiniz, ihtimali yok edersiniz.
merhaba firuze hanım,
müzik kişisel bir şey olduğu için bahsedilen sanatçının dinleyicilerini zaman zaman üzecek şeyler ağzımdan çıkabiliyor.
ayrıca öz kardeşiniz gibi gördüğünüz dostunuz can sıkkınlığı ile sezen aksu şarkılarında ağladığını görünce daha bir sevemeyebiliyorsunuz. 🙂
duman’ın herşeyi yak coverını da hiç sevmem bu arada, kendi şarkılarını daha başarılı buluyorum. duman’ın sadece koklayacaktım, hatun gibi tabirinizle testosteron kokan şarkılarının yanı sıra toplumcu şarkıları da mevcut. benim kuşağımın aşık olduğunda sarıldığı şarkılarda kesinlikle bir duman şarkısı vardır.
programı dinlediğiniz için teşekkür ederim.
Ozan Bey,
Yorumunuz için teşekkürler. Ben de bu şekilde bir kavramsallaştırmanın artık geçerli olmadığını dile getirmeye çalışmıştım aslında. K. Lamar’ın Pulitzer almasını örnek vererek. . Ayrıca, bu çeşit bir ilişkilendirme birtakım kültürel eşitsizliklere de meşru bir zemin hazırlıyor. Salt nicel verilere dayalı bir çalışma elime geçmişti 3-4 sene evvel. Çalışmada, Türkiye’nin kültürel tüketim eğilimlerini ele almak amacıyla sözümona bir çalışma yürütülüyor. Mesela devlet tiyatrosunun dahi olmadığı bir ilde yaşayan insanlara “ne kadar sıklıkla oyun izlemeye gidersiniz?” gibi sorular yönlendirilip çok da geçerli addedilmeyen genelllemlerde bulunuyorlar.
Son olarak, bu konunun üzerine bu denli eğilmem de beğenideki, özellikle müzik alanında, muhafazakarlıktan hâlihazırda muzdarip olmamdan ileri geliyor.
Ayşe hanım,
Aslında sizi desteklemek için yazmıştım o yorumu…
Bu arada ben 65 yaşındaki annem ve 70 yaşındaki kayın validem üstünde çeşitli müzik deneyleri yapıyorum. Bitince tez çalışmamı sizinle paylaşırım 🙂