Uzunca bir süredir içimde Pazar öğleden sonraları TRT’de başlayan sirklerde çalınan klasik müziğin iç sıkıcı tehlike mesajı gibi bir sıkıntı var. Fazla tehlike yok ama bol sefalet, salonda bol gürültü, ara sıra çekilen habersiz seyirci detaylarının ebleh gülüşleri, sirk kapandıktan sonra onları bekleyen yorgun gece ve bir ton çıkarılması gereken makyaj, eskimiş sirk kıyafetleri ve beslenmesi gereken bir sürü hayvan, temizlenmesi gereken büyük bir meydan, güldürülmesi gereken mutsuz palyaço arkadaşlar (burası klişe oldu ama uydu.)

İçimde işte uzunca bir süredir bu sıkıntı var. Ama ancak tanımlayabildim.

Eskiden ne güzel şımarıktım, zevzektim, hophoptum, zıpzıptım, neşenin dibine vurmuştum ve kimsenin kinayesini anlamaz, kimsenin siteminden yorgun düşmezdim. Artık ne kadar olgunlaştım ya, çok sinir oluyorum. Kinayelerde anlıyorum, “hmmm bak sen bak sen” diyorum içimden, sitem edenlere üstünkörü cevaplar vererek ayıp olmasıncılığa başladım, neşelenmem için sebep gerekmeye, kendi kendime konuşmamaya, kesinlikle hiç bir şekilde hayal kurmamaya (ki olgunlaşmanın en fena taraflarından biri de bu,) konuşmadan önce birazcık düşünmeye (eskiden bu kadar bile olmazdı,) hareket etmekten imtina etmeye ve sürekli yemek düşünmeye başladım.

Sirk ile bağdaşan tarafı da şurası: TRT’de bu sirk programları başladığı zaman benim pazar günleri yatılı okula gitme vaktim gelirdi. Ertesi gün okul olduğu için Pazar günü üç buçuk gibi yola çıkardık ve ben okula bırakılırdım. Yatılı okul maceram hepi topu dört ay sürdü gerçi ama bana bu sirk sıkıntısını vermeye yetti.

Şu aralar işte aynen bu Pazar günlerinin öğleden sonrası gelip çatmış ve sirk gösterisinin klasik müzikleri çalarken benim ayakkabılarımı giymiş, montumun fermuarını kapatmış, çantamı sırtlamış, dayımı antrede bekliyormuşum gibi bir kimsesizlik ve başlamamış haftanın bitmesini beklemeye başlamışım gibi bir çaresizlik hissi var.

İşte bir süredir içimde böyle bir his var.