Selamlar size ey Noel Baba’nın arada kalmış şeyleri!
Dikkat ederseniz ben de arada kaldığım için neyleri diyeceğime tam olarak karar veremediğim için ‘şeyleri’ demekle yetindim.
Bugün garip bir telefon aldım. Telefonda bir bankanın bana hoş bir yılbaşı hediyesi olduğunu anlatan bir telesekreter vardı ve ona bu hizmetlerinden duyduğum mutluluğu ve duygulu anları anlatamamamın burukluğunu yaşadım. Ama öyle ya, koskoca banka. Benlen mi uğraşacak. Bin türlü işi var, virmanı var, eft’si var, bireysel emeklilik ve daha niceleri.
Telesekretere telefonda ufak sempatik bir küfür ettikten sonra yüzüne kapattım. Nasıl olsa sesti, duyguları yoktu.
Sözü fazla uzatmak istemiyorum. Yepyeni bir yıla giriyoruz. Çok aşırı olmamakla birlikte oldukça mutluyum.
Bir kere artık kesin olarak kurumsal radyolarda çalışmayacağım belli oldu. Bu da hoş bir şey. Yani net olarak artık bunu biliyorum ve kaybedecek vaktim yok. Kendi radyom için uğraşıyorum ve ileride neler olacağını hep birlikte göreceğiz.
Bu kişisel gelişimci kardeşlerimiz, hani sikrıtlı mikrıtlı şeyciler var ya, hayal et filan diyor. Mesela ben hemen diyelim ki radyomuzun çok ilerleyip – atıyorum – garanti bankasını almayı düşündüm, ya da akbankı filan (reklama girmesin diye apostorof veyahut büyük harfle yazmadım baş harlerini) ne diyordum, ha, diyelim ki banka almayı düşündüm, iki saat bana “İyi düşün, önce hayalini kur” diyen kimseler bu kez başlıyorlar “Ama olacak hayaller kurman lazım” demeye. Ebenin hörekesi. Sen mi belirleyeceksin nasıl kuracağıma hayallerimi. Mesela diyor sen bana seans ücretim olan iki yüz kââdı verecek kadar hayal kur, gerisi beni ilgilendirmez diyor. Yani açıkça demiyor ama demiş gibi oluyor. Çünkü beklentilerim olmazsa umut kırıklığı yaşar, iyice loser’a bağlayıp homeless olurum ve bir süre sonra iki yüz kââttan kesilir. Yaa düşündüm de aslında o da haklı yaa. Mesela o kadar çok kişisel girişimci iyi düşüncü var ki, artık iyi düşüncüler de bi milyoncular gibi oldu. Ben geçenlerde Ayşe Kadın’da (Şenesenevler’in o taraf) bir dükkan katında içeride pinekleyerek oturan bir kimse gördüm, acıklı acıklı bize bakıyordu. Hani acaba içeri girmeye hamle edecek miyiz diye umutsuz bir umutla. Tabelada “Mucize Kişisel Gelişim” yazıyordu. E ben de bu tip gariban bakışlara hiç dayanamam, hiç değilse acık umut dolsun diye içeri girdim. Dükkanın içi ayak kokusuyla karışık oda kokusu kokuyordu. Ona işlerinin nasıl olduğunu sordum, eeh işte dedi. “E dedim, hayal kurup iyi düşünseniz” dedim, “Haklısınız” dedi. Ben çıkarken de hemen gözleri parlayarak kart vizitini uzattı. Belli ki kişisel gelişim kursunu bitirir bitirmez soluğu matbaada almış. Bu “Türkün kart vizit ile imtihanı” konulu yazımı bir başka zamana erteliyor ve şimdi sizlere bambaşka bir şey diyorum:
BAKMAYIN SİZ O “mAKUL HAYALLER KUR” DİYENLERE. SİZ İSTEDİĞİNİZ HAYALİ KURUN!
Yanlış duymadınız. Artık olması imkansız gibi görünen hayalleri de kurabilirsiniz. Çünkü olmazsa ALlah’a ya da mesela karma’ya suçu atarsınız. Çünkü isteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara.
Dolayısıyla 2015 yılında umarım istediğiniz bütüüüüün güzelliklere kavuşursunuz ve dilediğiniz ve aklınıza bile gelmeyecek kadar güzel şeyler başınıza aniden çöreklenir.
Ve umarım, bu güzelliklerin içinde bizim radyomuz da yer alır.
Haydi göreyim sizi, yılbaşınızı güzel kutlayın.
Ha, kutlamazsanız gözümde daha yüce bir yerde olursunuz ama boşverin ya, entel entel kutlamaya karşı olmak da neymiş. Ben ha o artislere de çok kıl oluyorum.
Her şeyi yapmak, nosssnormal bir insan olmak lazım. Bizi diğerlerinden ayrı tutacak, kendimizi başkalarından üstün görmemize sebep olacak iyi de olsa, herrrr şeye gıcık oluyorum.
Aman gözünüzü seveyim, artislik yapmayın. Allaaşkına bak n’olur ya, iki dakka normal olun.
Sizi seviyorum. Mutlu yıllar.
Ayça kardeşiniz.