Duydum ki Başkan yepyeni sulara yelken açmış.. Aslında sular eski ama tarzı değişmiş, günümüze uygun hale gelmiş, bence son derece de şık olmuş.
Hazırsanız şimdi konuya giriyorum..:
Bazı arkadaşlarınızla o kadar eskisinizdir ki hani nasıl tanıştığınızı hatırlamazsınız ya, hah işte ben de Ayça’yla o kadar eski olmama rağmen her şeyi hatırlıyorum. Hatta bu satırları bile onun sayesinde yazıyor olabilirim, belki de şu ana kadar tüm yaptıklarımı.. Neden derseniz, çünkü Ayça bana kapıyı açtı (kapı açmak mecaz değildir, gerçekten kapı açma eylemidir, aşağıya bakınız lütfen..)..
Henüz 90’lı yılların başı, hem de çok başı.. Yavaştan özel radyolar yayılmaya başlamış, çok seviniyorum, çünkü müzik için kendimi bildim bileli yapmayacağım şey yok gibi.. Orta dalgadan hışır hışır yayın yapan BBC’deki yarışmalara mektupla katılmışlığım bile var. Müzik kliplerini arka arkaya anonssuz kayıt etmek benim için son derece önemli.. Okuldayken ise bu görev ne yazık ki annemin. Kayıt edemezse arızanın en büyüğünü çıkarıyordum çünkü.. Kadıncağızın çilesi tabii ki bununla da sınırlı değildi.. “TV’de 7 Gün” diye bir dergi vardı eskiden, bilenler bilir. Radyo ve televizyonların haftalık yayın akışını verirdi dergi. Annemin görevi de işaretlediklerimi video ve kasete kaydetmekti… -ki ben boş zamanlarımda kesintisiz müzik dinleyip izleyebileyim.. Yaşasın ben.

İşte böyle bir kafa yapısına sahipken özel radyoları duyan Arzu ne yapar? Tabii ki radyonun sesini açmaz; açar ama “güzel ama ben de çalabilirim, hatta daha iyi çalabilirim” der..

Hal böyleyken günün birinde Genç Radyo’nun telefonunu buldum.. Ve bir gün tüm cesaretimi toplayarak aradım, görüşmeye çağırdılar. Balmumcu’da bir adres, nasıl gidilir hiçbir fikrim yok, tarih 8 Mart 1991.
Karşının çocuğu olan ben adresi sora sora en sonunda bir taksiden yardım istedim.. Şoför Bey biliyormuş adresi, ama yolda giderken aynadan bana bakarak uyarmadan edemedi: “Yalnız hanımefendi, Garden 74’te sahneye çıkacaksanız tavsiye etmem, pek de iyi bir yer değil orası..” O yolda olan tek mekandı Garden 74, anlıyorum ama o sevgili taksi şoförü üniversiteye giden öğrenci tipimle hayal dünyasında bana nasıl bir sahne hayatı kurguladı, hiçbir fikrim yok..

Ve bir süre sonra indim.. Baktım etrafta köşkten başka bir şey yok, köşk bahçelerindeki köpekler ve ben vardık sadece.. Bir süre dolandım, bahçeye girdim, köpekler hırladı çıktım, döndüm dolandım, cama taş attım (doğru köşk olduğunu umarak).. Bir süre daha durdum, köpeklerle dost olup kapıyı bir kez daha çaldım, tıkırtı bile yok.. Tam artık okula gidiyordum ki kapı açıldı, Ayça karşımda, gözlerini ovuşturarak “Aaa Arzu, sen miydin, hoş geldin ya, bak anahtar buradaydı aslında..” dedi ve içeri girdim.. Girdim ve o gün yayına başladım, yıllarca da susmadım.. Hani şimdi nasıl başladığımı anlatayım istedim ki yakında yine konuştuğumu duyarsanız, “bu da nereden çıktı?” demeyin diye bir giriş yaptım…
En son ne zaman ne yazdığımı bile hatırlamıyorken Başkan’ın baskısıyla (pardon ricasıyla) bu sayfadaki ilk yazımı da yazmış oldum.. Önümüzdeki günlerde belki Sting gibi yağmur ormanlarına da sarabilirim ya da “neden müzik?” sorusuna en azından bu kez bir cevap bulabilirim.. Şu an bilemiyorum.. Sevgiler…