“ Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git
Gözlerin durur mu onlarda gidiyorlar, gitsinler…”
Nedense Özgecan ile ilgili haberi ilk duyduğumda aklıma bu dizler geldi.
Bilenler bilir, ne müthiş bir aşk şiiridir aslında. Ne müthiş bir hüznü ve gerçekliği vardır. Ne kadar basittir aslında her şey.
Şair sevdiğine duygularını anlatırken, seneler sonra bir kadın, gencecik bir kızın buz gibi öldürülüşü sonrasında aynı dizlerde farklı manalar bulur.
Ayça’nın bu radyo ve site serüvenin oldukça yakın bir şahidi olarak, bana ilk “Sen de bir şeyler yazsana ya Müge” dediğinde aklıma hiç böyle bir “İlkyazı “ yazabileceğim gelmedi.
Doğası itibari ile daha matrak, eğlenceli, saman altından sorgulayan ve çaktırmadan düşündüren neşeli, azcık saçma, kırk yaş civarı şehirli kadınların sorunsallarından bahsederiz diye konuşmuştuk. Gene öyle yapacağız. Ama bugün değil…
Bir başkadır benim memleketimde bir süredir yaşanan bu filmi başlangıçta büyük hayret ve dehşet içinde seyrederken, “Yok artık, çüşşş” dediğimiz her şeyi günlük hayatımızda bile yaşar ve hatta üstüne şaşırmaz olduk. Birçok şeyi kanıksadık artık. Ayça’nın kurumsal radyolardan kovulması, nihayet bir erkek arkadaş bulmuş kankalarımın boy friendlerini sanki bulunmaz Hint kumaşlarıymış gibi saklamaları ( bin yıllık arkadaş bile olsak otomatikman ve doğrudan potansiyel rakip oluyorsun neticede, neme lazım, sadece kadın olman bile yeterli , ya o çok kıymetli sonradan bulunan boy friendi elinden alırsın maazallah,) ergenliğinin doruklarını yaşayan, her şeyi soran ve sorgulayan kızımın okuldaki din derslerinde mecburi öğrenmesi gereken benim bile bilmediğim , dilimin dönmediği kavram ve “ Şeyler”, ( Allah TEOG’u başımızdan eksik etmesin ) evine dönerken minibüste öldürülen kızlar.. Hepsi normal artık.
Normal olmayan şeyler de var tabii, mesela hala bir erkeğin maddi manevi her konuda bana destek olmasını hayal etmek, o erkeğin olduğuna inanmak, bütün insan ilişkilerinde samimiyeti aramak, doğum öncesi kiloma döneceğime dair müthiş inancım ve her şeye rağmen mutlu olup mutlu kalmaya çalışmak.
Mevcut durumda (çok şükür) bir kızım, bir evim, bir işim, bir köpeğim, bir sürü kitabım, bana yetecek kadar dostlarım, yetmeyecek kadar fazla kilolarım ve müthiş kahve falı bakan arkadaşlarım var. Gülmeyin. Bu konu bazen ciddi bir sorun olabiliyor. Yaşandı ve görüldü; bir kadının hayatında önemli bir detaydır bu. İşte bundan sonraki hedefim bu mevcutlara sahip çıkarken, listeye birkaç bir şey daha eklemek. Kafamda kurguladığım bir iki bir şey var ama hangileri nasip olur bilemem. Aslında çok da merak etmiyorum, çünkü “Acaba şimdi ne olacak “ heyecanı beni hayatta tutmaya yetiyor ve artıyor. Bakınız bu blogda sürekli yerimin olması ihtimali J
Evet, okumuş olduğunuz bu “ İlkyazı “ sizleri ya da Ayça’yı ne kadar tatmin edecek bilemiyorum ama baktık ki olmuş ya da az biraz potansiyel var, belki devam ederiz, belki de etmeyiz. Ama bildiğim bir şey var: bundan sonra ne olursa olsun ben hala pizzamı ligth kola ile yiyip, olduğu müddetçe işime metrobüs ile gidip gelmeye devam edeceğim. Hayata olan güvenim ve inancımdan hiç bahsetmiyorum bile.
Ondan da belki sonra bahsederim…