Bazı yemekler büyülüdür; beni lezzetle ve hazla dokunmuş halılara bindirip yıllar öncesinin mutlu diyarlarına uçurur.
Çocukluğuma uğrar, evimizin üzerinde uçarken yatılı okuldan dönüşüm için hazırlık yapan ananemi seyrederim. Sonra otobüs camından bakan küçük kızı görürüm; –kendimi-.. lokanta önlerinden geçerken yutkunan..köprüaltında yürürken -harçlığı bittiği için- balık ekmek kokusuyla azmış açlığını gözleri dolu dolu bastırmaya çalışan..sonra eve varıp halsizlikten dizlerim titreyerek kapıyı çalışımı izlerim. Ananeme sarılışımı..Yaşlı kadının omuzunun üzerinden hazır sofrayı ve bir tepsi dolusu kızarmış balığı farkedişimi..mutluluktan çığlıklar atışımı..ananemi öpücüklere boğuşumu.. Beni iyi tanıyanlar o anın hayatımın en mutlu anlarından biri olduğunu bilir.
Ne zaman zeytinyağlı yaprak dolması yesem yine o halıya atlar çocukluğuma uçarım. Evimizdeki pazar günü telaşını izlerim. Ütülenen çamaşırlarımın nefis kokusuna ananemin pişirdiği kurabiyelerin, sardığı dolmaların kokusu karışır. Bir yandan yatılının berbat yemeklerini düşünüp çırpı bacaklarımı endişeyle seyreder bir yandan da hazırlanan yiyecekleri minnetle bavuluma yerleştiririm. Bavul dolunca yine bir hafta ananemden uzak kalacağım için koşa koşa gider kucağına yatarım. Kokusunu içime çeke çeke ağlarım. Ben ağlayınca o da dayanamaz başlar ağlamaya..Akşam karanlığı çöken odamızda sobadan yansıyan kızıllıklar dolaşırken sessizliğin kör kuyusuna ikimizin iç çekişleri dolar.
Hastalandığım zamanlarda kaynayan çorbanın kokusu da uçan halımın geldiğini haber verir. Yüksek ateşten alev alev yanmak yolculuğun ön koşuludur. Yatak odamın penceresinde durur içeriyi seyrederim. Ananemin başucumda kederli gözlerle beni izleyişini, çorbayı kaşık kaşık içirişini..Yanımda olduğu için ne kadar hasta olursam olayım bana bişey olmayacağını bilmenin rahatlığıyla, denizden çıkıp sıcacık kumlarda ısınıyormuşum gibi gamsız ve mutlu, yorganlara sarılışımı izlerim. Bu manzara belkemiğimde derin bir sızıya neden olur. Çünkü bir daha karşılıksız sevgi hayatıma uğramayacak. En derin sevgilerde bile her zaman küçük bir çatlak ve o çatlaktan ışığı sızan bir beklenti olacak. Bir daha asla şükran duygusu içine karışmamış o saf çorbayı içemeceyeceğim ve sevginin doğasından gelenle gereklilikler yüzünden yapılan arasındaki farkı anlatmakta hep zorluk çekeceğim.
Ve nane limon kokusu halımın hazır, istikametin de Kumburgaz olduğunu anons eder. Kumburgaz: Çocukluk mevsiminin talihsiz bir hayata teselli olmaya yetecek kadar güzel geçtiği yer. Uçan halımı nefis gün batımlarına şahitlik etmiş penceremize götürür içerde hasta yatan halimi izlerim. Kumsalda oyun oynayan arkadaşların çınlayan kahkahalarını, balkonlarda karıştırılan okey taşlarının ve televizyonda maç sunan spikerin heyecanlı sesini dinler, ben yapayalnız ve hasta iken hayatın nasıl olup da bu kadar sıradan devam ettiğine şaşırır, kendimi olduğumdan daha da küçük hissederim. Ananemin özleminden burnumun direği sızlar. Tam o sırada kapı çalınır ve en yakın arkadaşımın annesi elinde nane limonla içeri girer. Ateşimi ölçmek için alnıma götürdüğü elinden ve o bir bardak nane limondan gelen şifayı dünyanın tüm doktorları, tüm ilaçları bir araya gelse veremez.
Ve kemik suyuyla hazırlanmış tüm çorbalar, bu kış kaderin beni ölümden saklamak için sardığı kozada geçirdiğim günleri ve sevgilimin sadece saadeti değil, hayatı da o kozanın tek bir zerresine bağlıymışçasına üzerime titreyişini hatırlatacak. Bu hatıra her canlandığında, benzerleri her yerde karşımıza çıkan, yüreklerine ancak birleştikleri teni sevmeye yetecek kadar aşk sığdırabilen erkekleri düşüneceğim ve sevdiceğim onlardan biri olmadığı için şükredeceğim.
Bazen küçük çocukları -özellikle bayramlarda- keyifle birşeyler yerken seyreder, düşünürüm: yıllar sonra bir akşam üstü, tatlı bir uykunun sularına yavaş yavaş gömülürken açık pencereden içeri bir koku dolacak..ve onu alıp bu dakikalara getirecek. Yıllardır aklına gelmeyen bu hatıra, tam da bugünkü seslerle, belki uzaktan duyulan bir şarkıyla birlikte, güneş ışınlarının açısı, tenindeki sıcaklık ve damağındaki lezzetle birdenbire canlanacak. Gözkapaklarının içine pamukla çizilen bu görüntü, önce burnunun ucunda hafif bir sızıya, ardından, uyuyakaldığı sandal, akıntıyla gölgelerin içinden altın parıltılarla süslü güneşli sulara sürüklenmiş gibi, tüm bedeninde bir sıcaklığa yol açacak. Zaman dediğimiz ilacın yan etkisiyle oluşan çizgilerde bir gevşeme, neredeyse bütün bir gülümseme oluşacak. (Hatıranın maddeyi enerjiye çevirme kanunu.)
Hayat çoğu zaman, hızla akan trafiğin ortasında, gözleri yeni açılmış yavru bir kedi gibi hissettiriyor bize. Yine de adil tarafları ve kendini affettirecek numaraları var.
Zengin fakir, doğulu batılı demeden hepimizi, rotasını rayihanın belirlediği uçan halılarla, sığınıp dinlenebileceğimiz hatıra istasyonlarına taşıması bu numaraların en güzeli belki de..
Kendini affettirmek için güzel diyarlara büyülü yolculuklar hediye eden, vardığımız yerden “İyi ki varsın” yazılı kartpostallar atacağımız bir arkadaş gibi..
Kitabın adı:Karavan Notları
Süper fikir! Biri kitap yazarsa tabii :))
Ben de yatılı okuduğum için benzer anlar, benzer kokular burnumda tüttü; bahsettiğiniz tüm yemeklerdeki kokuların içine gizlenmiş özlemler birer birer gülümsetti beni. Ellerinize sağlık Düşen Bayan nefis bir yazı olmuş.
Yatılı okul ne zalim ama ne öğretici bir tecrübe değil mi?( Çocuğum olsa hayatta göndermem gerci 🙂 Teşekkür ederim güzel sözleriniz için. Sevgiler
Sizin yazılarınız yeniden yazma aşkıma ilham kaynağı oldu.sonsuz teşekkürler.Şimdi nin çocuğu olma umuduyla..sevgiler.
Ne güzel şey bunu duymak..Umarım vazgeçmez, ertelemezsiniz. Yazmaktan aşk diye bahseden biri mutlaka yazılarına bunu yansıtacaktır. En kısa zamanda okumak umuduyla..Sevgiler
Çok güzel yazıyorsunuz. Tebrikler. Zevkle okuyorum yazılarınızı.
Teşekkürler
Ne kadar tesekkur etsem az. Devam etme sevki veriyorsunuz, sagolun.
Bir an, gozlerim, daha dun baslayip bir turlu elimden birakamadigim o cok lezzetli romanin, en ice isleyen sayfalarindan birinde geziniyormus gibi hissettim.
Yorum yazan herkes cok hakli. Siz mutlaka yazmalisiniz o kitabi.
Ayse Hanim cok coook tesekkur ederim. Cok da umitlenmek istemiyorum ya da kendime buyuk sozler vermek, buyuk beklentilere girmek.. Ama en azindan bir deneme yapmanin zamani geldi galiba..Hic de hazir hissetmiyorum. Galiba bir seyler yazana kadar iyi romanlar okumayi birakmaliyim. Okudukca kendimi yolun coook basinda cok saskin hissediyorum cunku..
Yazılarında kendimden birşeyler bulmak keyifli bir oyuna dönüştü benim için, ileri dönem ergenliğimde edindiğim bu alışkanlık için sana müteşekkirim sayın bayan..
Kaş deyince akla gelenlerde üst sıralardasın artık 🙂 İç ısıtan gülüşüne sevgilerimle, Sibel..
Dostluk icin el uzatmaktan cekinmeyen guzel yureklerinize sevgilerimle..Yine gelin yine goruselim, daha cok vakit gecirelim, daha cok gulelim insallah 🙂
Bugün bir arkadaşıma dedim ki ayca sen ev halinde dusen bayan diye biri var mutlaka oku cok güzel yaziyor.
Offf ne kadar guzelsiniz yaa..Ben hala bu ilgiye mazhar olacak birsey yapmamis gibi hissediyor, utaniyorum. Umarim arkadasiniz tavsiyenizden mutlu olmustur. Sevgiler
Okuldan dönerken otobüsün camından bakan o kızı hatırlattınız bana, teşekkürler, harika bir yazı yine…