598ef9ff2afbcf048350a7d7b878a024 copy

Güneş ilk ışıklarıyla mesai kartını bastığında Basil kalemini bırakıp ışığı kapattı. Son zamanlarda hiçbir şey yolunda gitmiyordu, canı sıkkındı. Yan masada gecenin üçte ikisini uyuyarak geçiren Archird`e gıptayla baktı, mışıl mışıl uyuyordu. Defterini koyarken çekmeceyi bilerek hızlıca kapattı. Archird masaya yasladığı başını kaldırıp tek gözüyle baktı. “Bitti mi? Ohhh..Nihayet!” Çabucak defterini çekmeceye fırlatıp kalktı. Ceketini giyerken söylendi: “Bebekliğin ne kadar sıkıcı olduğunu unutmuşum. Meme emdi, gaz çıkardı, kaka yaptı, uyudu… Geceler boyu hep aynı şeyler. Senden n’aber?”

“ Hiç iyi değil.” dedi Basil. Uykunu almışsındır, Acrux a gidip bir şeyler içelim mi?

“Ben de şimdi onu soracaktım. Yetişkin hayatından biraz daha uzak kalırsam konuşmayı unutucam. Hadi gidelim.”

Acrux neredeyse zamanın başlangıcından bu yana müdavimi oldukları mekândı. Gece biter bitmez ışıklarını kapatır, çok yorgun değillerse mutlaka uğrayıp bir iki tek atar, kayda geçirmekle görevli oldukları hayatlarda ilginç şeyler oluyorsa birbirleriyle paylaşırlardı.

Spica, geldiklerini görünce onlar daha ısmarlamadan içkilerini tezgâha koydu. “Hoş geldiniz” dedi. “Büyükayı aşkına güzel haberlerle gelmediyseniz içkilerinizi masanızda için. Son zamanlarda herkes Alphard gibi görünmeye başladı.”

Alphard en yaşlı yıldızlardan biriydi. Buzul çağından beri depresyonda olduğu söyleniyordu. Basil, Acrux”a takılmaya başladığından beri onu hep aynı yerde, sigara dumanından bir bulutun içinde içkisini içerken görürdü. Zaman zaman bulutun Alphard`ın başının üzerinde karardığına, sadece kendisini ıslatacak şekilde yağdığına şahit olurlardı. Alphard dahil kimse buna şaşırmasa da tekinsiz buldukları için yanına gidip derdini soran olmazdı. Zaten sorsalar bile Alphard, Spica dışında kimseyle konuşmazdı. Bir kez Spica’ya nedenini sormuştu Basil: “Ağlarken görülmek istemiyor çünkü” demişti Spica; “Motivasyonunuzun bozulacağını düşünüyor.”

Archird masaya geçerken kederli yıldıza bakıp “Bazen Acrux un Alphard`ın üzerine kurulduğunu düşünüyorum.” dedi.

“Ben onu anlıyorum. Henüz bir düzine hayat kaydettim, en az onun kadar çökmüş hissediyorum kendimi.”

“Kendini kaptırmamayı beceremiyorsun çünkü.” dedi Archird içkisini yudumlarken. “Biz sadece yaşanılanları kaydediyoruz. Olanların sorumlusu değiliz. Bunu unutmaman gerek.”

“Biliyorum. Biliyorum ama elimde değil. Bazıları başına gelenleri hiç hak etmiyor. Öyle naifler ki. Her şeye rağmen mücadeleyi bırakmıyorlar, sevmekten vazgeçmiyorlar. Ellerinde avuçlarında yok\ hala paylaşmaya, diğerlerine yardım etmeye çalışıyorlar. Yine de her gece masama geçip o lanet olası deftere yeni bir dert ekliyorum. Yeni bir zulüm. Yeni bir haksızlık. Milyonlarca ışık yılı uzaklıktan ben bile dertlerinin altında eziliyorum.”

“ Bu yazdığım hayat mesela..” diye devam etti Basil; “ 20 yılda defterine annesinin ölümünü yazdım, babasının…akrabalarının…Kimsesiz kalana dek kaç ölüm eklediğimi ben bile unuttum. Yılmadı. Çalıştı, çabaladı, kendini yetiştirdi. Öyle güçlü ki inanamazsın. Scheat insan kılığında yeryüzüne inip karşısına dikilse korkmaz tokadı basar!”

“Hahahaha Scheat’e? Şu karşısında bütün yıldızların tir tir titrediği Scheat’e? “ Kahkahalar atarken Basil in sert bakışlarını görünce toparlandı:

“Eee? Ne güzel güçlüymüş işte ayakta kalmış. Ne diye karardın bu kadar?”

“ Savaş başladı Archird. Ülkesinde korkunç bir savaş başladı. Parası olan fırsatını bulan kaçıyor. Onun hiç şansı yok. Bugün gittiği okulda patlama oldu, onlarca öğrenci öldü. Yaralanan arkadaşının başında olduğu için derse gidememişti, bu seferlik kurtuldu. Ama bu gece ışığı açıp kalemi elime almaya korkuyorum.”

O sırada Lucida içeri girip endişeli gözlerle etrafı taradı. Birini arıyor gibiydi. Archird onları aradığını düşünüp elini kaldırarak yanlarına çağırdı. Lucida önce Spica`nın yanına uğrayıp onunla bir şeyler konuştu. Yüzlerinden konunun ciddiyeti anlaşılıyordu. Alphard`ın başındaki bulut kararmaya başladı.

İçkisini alıp yanlarına gelen Lucida sandalyeye adeta yığıldı. “ Son umudum sizsiniz, Artiba`dan haber var mı?”

“Hala kayıp mı?”

“Hala kayıp.” dedi Lucida şaibeli bir tonda. “Bunun ilk olmadığının farkındasınız değil mi? Yani bazı yıldızların gizemli bir şekilde ortadan kayboluyor oluşu, bir daha haber alınamayışı ve liderlerin hiçbir şey olmamış gibi davranması bir tek benim dikkatimi çekiyor olamaz.”

Basil sesini alçaltarak “Nihayet sen de fark ettin demek.” dedi. “Farkındayız tabii ki. Artiba ilk değil. Son olacağını da sanmıyorum. Ama eskiler ser veriyor sır vermiyor. Kime sorsak terslendik hatta…”

Sonra diğerlerine doğru eğilerek ekledi: “Neler olduğunu öğrenmek istiyorsak yapabileceğimiz bir şey var aslında.”

İkisi de merakla yaklaştılar. Lucida “Neymiş o” diye sordu heyecanla.

Basil açıkladı : “Bence bu yıldızların ortadan kaybolması kaydettikleri hayatlarla bağlantılı. Yoksa bir yıldız durduk yerde neden yok olsun? Dünya değil ki burası birbirimizin işine karışıp düşman edinelim ya da bir kazaya kurban gidelim. Tek yaptığımız her gece lambalarımızı açıp bize söylenen hayatları önümüzdeki defterlere kaydetmek.”

Lucida ümitsizce geriye yaslandı. “Doğru söylüyorsun da o bağlantıyı nasıl kuracağız?”

“Tabii ki defterlerden.” diye cevapladı Basil. “Kaybolmadan önce kayıt yaptıkları defteri incelemek lazım. Kimin hayatını yazıyormuş. Neler oluyormuş? Bir şekilde o defterler bulunup okunmalı”

“Kafayı yedin iyice. O defterlere ulaşamayacağımızı biliyorsun. Sırf merak edip istedik diye herhangi bir defteri bize verirler mi?” diye çıkıştı Archird.

“Vermezler tabii ki. Şimdiye kadar teslim ettiğimiz defterleri bir daha gören oldu mu? Bir yerde saklıyorlar ama nerede? Önce onu bulmak gerek.”

Bir süre daha oturup kayıp yıldızların akıbeti hakkında fikir yürüttüler. Sonunda Lucida kalktı: “Benden bu kadar. Dedektifçilik oynamak için çok yorgunum. Kaydettiğim insan bir doktor ve o kadar çok vakayla karşılaşıyor ki kaydederken ben bile yoruluyorum. O nasıl dayanıyor hiç bir fikrim yok. İnsanlar inanılmaz! Hala şaşırabiliyorum!”

Diğer ikisi de kalkmaya karar verdiler. O sırada Alphard`ın başının üzerindeki buluttan bir gök gürültüsü koptu ve yıldızın başına sağanak halinde yağmur inmeye başladı. Alphard`ın yüzündeki kederli ifade iyice derinleşti ama ıslanan sigarasını kül tablasına bırakmaktan başka bir tepki vermedi. Spica ona anlayışlı bir ifadeyle bakıp yağmur suyu dolmuş bardağını ve kül tablasını aldı. Tezgahın altından bir havlu çıkarıp suların üzerine bastırdı.

Çıkınca üçü de ayrı yönlere dağıldı. Basil uyumak istemiyordu. Bir süre dalgın dalgın dolaşıp dünyayı, kaydettiği hayatları, adaletsizliği ve savaşları düşündü. Ortalıkta kimsecikler yoktu. Kim bilir diğer yıldızlar bütün gece neler kaydetmişlerdi. Peki nasıl uyuyabiliyorlardı? Etkilenmemeyi nasıl başarıyorlardı? Kendisi niçin bu kadar kötü hissediyordu? Alphard geldi aklına. Zamanla alışılıyor olsa o alışırdı diye düşündü. Ve birden hepsinin içinde onu anlayabilecek tek yıldızın o olduğuna karar verdi. Mutlaka yaşlı yıldızla konuşmalıydı. Tekrar Acrux a döndü.

Spica masaları siliyordu. İçeride Alphard tan başka kimse kalmamıştı ve yağmuru hala usul usul yağıyordu. Basil\ yavru bir kediye yaklaşır gibi sakin ve yumuşak adımlarla Alphard`ın yanına vardı. Ceketini çıkarıp bir pelerin gibi onun üzerine sardı. Yıldız dönüp kim olduğuna bile bakmamıştı. Şimdi ikisi de ıslanıyordu ama Basil özel bir anı paylaşıyor gibi saygıyla bekledi. Bir süre sonra yağmur seyrek damlacıklara dönüştüğünde konuşmaya başladı:

‘Kaç savaşa şahit oldun bilmiyorum.” dedi. “ Ben ilk defa savaşta geçen bir hayatı yazıyorum. Her şey öyle acı dolu öyle ağır ki geceleri ışığımı yakmaya korkuyorum.”

Üstlerindeki buluttan bir gök gürültüsü koptu. Basil aldırmayıp devam etti:

“Diğer yıldızlar kaydettikleri hayatlara sadece şahitlik etmeyi başarıyorlar. Nasıl yapıyorlar bilmiyorum. Ben aradaki mesafeye rağmen acıyı iliklerime kadar hissediyorum. Neredeyse canım yanıyor. En çok acıtan da bütün o acıların sadece seyircisi olmak. Hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimi bilmek.”

Alphard içkisini bir dikişte bitirdi. Bardağı sertçe yerine koyduğunda yağmur tekrar hızlanmaya başladı.

“Faydası yok.” dediğini duydu Basil. İlk defa sesini duyuyordu. Hayatında böylesine kırılgan bir ses duymamıştı. Kovulacağını düşünerek kendini hazırlamıştı, sert ve öfkeli bir ses bekliyordu. Şaşırdı.

“Biliyorum. Değiştiremeyeceğim şeyler için üzülmek sadece bana zarar verir. Kimseye faydası yok. Bize değiştiremeyeceğimiz söylendi hep. Biz de öyle kabul ettik. Kimse denemedi bile.

Basil durdu. Sonra hiç beklemediği bir cesaretle kendisini bile şaşırtan şu cümleler döküldü ağzından:

-Anlayacağını bildiğim için sana bir sır vereceğim. Ben denemeye karar verdim.”

Birden yağmur kesilir gibi oldu. Alphard ilk kez dönüp Basil e baktı. Sözlerinde samimi olup olmadığını anlamaya çalışıyor gibiydi.

“Peki kuralları çiğnemene neden olacak bu hayatı özel kılan şey ne?” diye sordu.

Basil kendini doğru ifade edebilmek için uygun kelimeleri aradı

“Hiç kaydettiğin hayatın bu koskoca evrende senden başka kimsesi olmadığını hissettiğin oldu mu? Onu gören çığlığını duyan senden başka kimse olmadığını…?”

Yağmur durdu. Zamanın da durduğuna inandıracak bir sessizlik oldu bir süre. Sessizliği bozan Alphard oldu:

“Peki bazı şeyleri değiştirebileceğini ama bunun çok ağır bir bedeli olacağını bilsen yine de yapar mısın?”

Basil kararlı bir şekilde cevap verdi: “Bedeli ne olursa olsun yaparım.”

Alphard birden Basil in kolunu yakaladı. Tamam diye düşündü Basil; çizgiyi aştım. Şimdi beni liderlere teslim edecek. Bittim ben!

“Gel benimle” dedi. Birdenbire başının üzerindeki bulut genişleyip çoğalarak onları içine aldı. Öyle parlak oldu ki Basil gözlerini kapatmak zorunda kaldı.

Nereye nasıl geldiklerini bilmiyordu. Gözlerini açtığında bir süre etrafını göremedi. Bulut iyice dağıldığında şaşkınlıktan adeta dili tutuldu. Göz alabildiğine defterle dolu şekli şemali, boyutları belli olmayan bir yerde duruyorlardı. Demek onları burada saklıyorlar diye düşündü Basil. Heyecandan başı dönüyordu. Yaşlı yıldız nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan yığınlar arasında dolaşarak anlatmaya başladı:

“Bir zamanlar hayat şahit olduğundan daha zordu. Medeniyet de bilim de bugün ulaştığı seviyenin çok çok gerisindeydi. Salgın hastalıkların ve savaşların ardı arkası kesilmiyordu. Kaydetmeye başladığımız hayatlar daha defterin yarısı dolmadan son buluyordu. Nelere şahit olduğumuza inanamazsın. Pisi pisine yitip giden hayatlarla dolu defterler, çaresizlik, vahşilik, barbarlık, zulüm…Biz de elimizden bir şey gelebileceğini düşünmemiştik hiç, ta ki Giedi isyan edip liderlerin karşısına dikilene kadar. Giedi yüzyıllardır yan yana çalıştığım yıldızdı. O da senin gibi seyirci kalmaya dayanamıyordu. Çok uzun zaman çok büyük acılara şahit olmuştu.

 

Yığınlar arasından yerini ezbere biliyormuşça bir defter bulup çıkardı. “Bu defteri de onlarla dolduruyordu ki”…. Alphard cümlesine devam edemedi. Gözleri dolmuştu. Defteri uzattı. Basil alıp kapağını açınca genç bir kadının fotoğrafıyla karşılaştı. Zamanından önce yaşlananlara özgü yorgun yüzüne tezat delice parlayan ürkütücü gözleri vardı kadının. Yaşlı yıldızın söylediği gibi defterin yarısı bile dolmamıştı.

“Bir gün bana artık dayanamayacağını söyledi. Sayfaları ilk günden beri hastalıklarla ölümlerle yoksullukla ve tecavüzle doldurmuştu. Mutlulukla uzaktan yakından alakalı tek bir cümle bile kaydetmedim, buna daha fazla devam edemem.” dedi ve Algol`un karşısına dikildi. Anlattıklarına göre çok büyük bir kavga olmuş. Sonunda liderler toplanıp bir karar vermek zorunda kaldılar. O sırada kadın tecavüzcüsünden hamileydi ve bebeğin defteri kaydedilmeye başlamak üzere benim masamda bekliyordu. Son kayıt görevim olacaktı çünkü defterlerin koruyucusu olarak seçilmiştim. Ancak bebeğin doğacağından emin değildik, kadın doğuramayacak kadar zayıftı. Doğuma kadar dayansa da bünyesi doğumu kaldıramazdı. Liderler kadını kurtarabileceğini ama bunun çok ağır bir bedeli olacağını bildirdiler. Karara göre kadına verilecek hayat Giedi den alınacaktı. Yaşamasına ancak bu şekilde izin verilecekti. Sanırım diğer yıldızlara örnek olmaması için ödenecek en ağır bedeli belirlemişlerdi. Giedi hiç düşünmeden hayatını seve seve vermeye hazır olduğunu bildirdi. Hepimiz şok geçiriyorduk. Gerçek miydi bu olanlar? Giedi yok mu olacaktı? Kadın yaşayabilecek miydi? Bütün bunlar liderlerin elinde miydi? Ben Giedi`nin dayanma gücünün sonuna geldiğini biliyordum ama yok olmayı göze almak inanılır gibi gelmiyordu. Cesaretine hayrandım ama aynısını yapamazdım; beni bekleyen görevin değeri ve ciddiyeti elimi kolumu bağlıyordu. Bir taraftan doğacak bebeğin masamda bekleyen defterini düşünüyordum. Giedi başarırsa o defterde daha güzel şeyler yazılma ihtimali vardı. Bebek buna değer miydi bilmiyorduk ama önemi yoktu. Her hayat değerliydi ve en zayıf ihtimali bile hak ediyordu.

O gece son kez kaydedici olarak masamın başına geçip ışığımı yaktım. Giedi her zamanki gibi yan masada defteri önünde açık oturuyordu. Sakindi ve gülümsüyordu. Hepimiz neler olacağını görmek üzere doğumu seyrediyorduk. Kadın terkedilmiş bir kulübede acılar içinde doğurmaya çalışıyordu. Yardım edecek kimsesi yoktu. Bir anda ıkınmaları durdu. Yatağa yığıldı. Nefes alıp vermiyordu. Hepimiz pür dikkat bakıyorduk. Böyle olmaması gerekiyordu. Giedi ne zaman devreye girecekti? Yoksa vaz mı geçmişti? Tam o sırada bir ses duyduk. Hepimiz Giedi nin masasına baktık. Yerinde yoktu. Masa lambası devrilmiş masanın üzerinde yuvarlanıyordu. Birkaç kez yuvarlandıktan sonra düştü. Büyülenmiş gibi karanlığın içinde yeryüzüne doğru süzülen ışığı seyrettik. Bir süre sonra gözden kayboldu. İşte o an bebeğin çığlığını duyduk. Derin bir nefes alıp önümdeki deftere doğum saatini yazdım. Başarmıştı! Giedi’yle gurur duyuyordum. Hepimiz duyuyorduk. İçten içe kıskanıyorduk da… İlk kez bir yıldız liderlere kafa tutmuş\ düzeni değiştirmiş ve bir insanın hayatını kurtarmıştı. Güneş doğup da ışıklarımızı kapatırken artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünüyorduk.

Basil elindeki deftere iliştirilmiş bir kâğıt olduğunu fark etti. Dikkatli bakınca sayfanın ön yüzünde bebeğin fotoğrafını gördü. Altında doğduğu tarih ve saat yazıyordu. Neden kendine ait defterde değildi peki ve neden bir isim yazmıyordu?

Kağıdı defterden ayırıp Alphard`a gösterdi. “Bu o bebek mi?” Cevabı beklerken\ kağıdın kendine dönük tarafında başka yazılar da olduğunu fark etti. Ölüm tarihi ve saati yazılıydı. Ama bu tarih… Doğumuyla aynı gündü?

Alphard\ Basil in kağıtta yazılanları okuduğunu gördü. “Evet o bebek. Ve evet aynı gün öldü. Çünkü kadın doğumdan sonra bebeğini kendi elleriyle boğarak öldürdü! Belki doğum sonrası bir delilikle rızası dışında doğan bu mahluktan kurtulmak istedi\ belki de tecavüzcüsünden kaçarken ona ayak bağı olacağını düşündü bilmiyoruz.

Basil dehşet içinde dinliyordu.

“O gece sabaha kadar ırz düşmanı pislik herif anlamasın diye ölü bebeği koynuna bastırıp bekledi. Günün ilk ışıklarıyla da kaçtı.”

“Sonraları çok düşündüm. Giedi böyle olacağını bilse aynı şeyi yapar mıydı? Başına geleni hak etmeyen o bebekten daha masum bir şey var mıdır dünyada? Hangi birini kurtaracaktık?

Basil yaşadığı şoktan sıyrılıp sordu: “Peki ya diğerleri? Kaybolan diğer yıldızlar? Onlar da?…”

Cümlesini tamamlamasına gerek kalmadan cevap verdi Alphard: “Evet. Kendilerini feda ettiler. İnsanların gece gökyüzünde kayarken görüp sevindikleri, dilek tuttukları o yıldızlar birilerinin hayatını kurtarıyordu aslında”

O gece Basil masasının başına geçip ışığını yaktı. Şehrin üzerine yağan bombaları kaydederken Archird yan masada çoktan uyuklamaya başlamıştı. Sessiz, sıradan bir geceydi. İlerleyen saatlerde duyduğu bir sesle yerinden fırlayan Archird, yan masadan düşen lambayı gördü. Basil yerinde yoktu.