Programda Pergamon Müzesinden bahsedince aklıma geldi. Şöyle ki; bize ait olduğunu hala ısrarla savunduğumuz tarihi eserlerin başka bir ülkede sergileniyor olmasını, “elalemin adamları zamanında Anadolu topraklarını karış karış kazmış, çıkardıkları her şeyi de ülkelerine kaçırıp devasa müzeler kurmuşlar” gibi bir yaklaşımla açıklamaya çalışırız çoğunlukla ama olayın iç yüzü pek de böyle değilmiş. Yani bu topraklara ait olan yüzlerce tarihi eseri, başka ülkelere hem de böyle bayıla bayıla, yine kendi ellerimizle vermişiz gibi bir sonuç çıkıyor anlatılanlara göre.
Mesela Pergamon Müzesindeki eserlerin de önemli bir kısmını yine Anadolu’dan çıkarılan kazılar oluşturuyormuş. Fakat bu eserler öyle sandığımız gibi bu topraklardan kaçırılmamış, aksine tamamen kayıt altında resmi olarak el değiştirmiş. Bu el değiştirme işi de o dönem çıkarılan bir kanun vasıtasıyla yapılmış. Anadolu’ya kazı yapmaya gelen yabancı vatandaşların faydalandığı bir kanunmuş bu. Kanunun tam adı Asar-ı Atika Nizamnamesi diye geçiyormuş. Bu nizamname aslında ilk başlarda toprağın altından çıkacak her şeyi korumayı amaçlıyormuş. Fakat sonradan devlet memurlarının ticari zekaları sayesinde saçma sapan şeylere hizmet etmeye başlamış. Yani kanuna göre, Osmanlı topraklarında yapılan kazılarda bulunan eserlerin 3’te 1’i kazıyı yapanın hakkı, 3’te 1’i kazının yapıldığı toprağın sahibinin ve son bölümü de devletin hakkı oluyormuş. Kanunun mantığı ise, böyle ıvır zıvır işlerle biz uğraşmayalım, ecnebiler gelsin ne çıkarabiliyorlarsa çıkarsınlar, bir kısmını da onlara veririz gibi bir şeymiş… Tabii Almanlar toprağın altından çıkan dehşet şeyleri görünce, çok küçük rakamlar karşılığında toprak sahibini ve devlet memurlarını da kafalayıp eserlerin büyük kısmını tamamen yasal yollarla kendi ülkelerine götürmüşler ve bu eserlerin maddi sahibi olmuşlar. Yani kaçırma, çalma filan yok. Her şey yasal…
Şimdi diğer taraftan da, “bir tarihi eserin esas sahibi, o eserin çıkarıldığı ülke midir, yoksa onu maddi olarak satın alan ülke mi?” gibi uluslararası bir tartışma da varmış, bu da ayrı bir mesele tabii. Hatta İkinci Dünya Savaşı sırasında bazı eserler Almanya’dan Rusya’ya filan kaçırılmış. Şimdi bu adamlar da onun kavgasını yapıyormuş. Kaçırılan eserlerin sahibi Ruslar değil Almanlardır diye… Türklerin adı bile geçmiyor yani :)) Neyse olayın böyle bir tarafı da varmış yani. Program diğer tüm Karavan programları gibi şahane gidiyor. İkinize de selamlar ve sevgiler.
Keyifle dinliyorum. Sizden seramik sanatiylada ilgili bir orogram bekliyorum.
Programda Pergamon Müzesinden bahsedince aklıma geldi. Şöyle ki; bize ait olduğunu hala ısrarla savunduğumuz tarihi eserlerin başka bir ülkede sergileniyor olmasını, “elalemin adamları zamanında Anadolu topraklarını karış karış kazmış, çıkardıkları her şeyi de ülkelerine kaçırıp devasa müzeler kurmuşlar” gibi bir yaklaşımla açıklamaya çalışırız çoğunlukla ama olayın iç yüzü pek de böyle değilmiş. Yani bu topraklara ait olan yüzlerce tarihi eseri, başka ülkelere hem de böyle bayıla bayıla, yine kendi ellerimizle vermişiz gibi bir sonuç çıkıyor anlatılanlara göre.
Mesela Pergamon Müzesindeki eserlerin de önemli bir kısmını yine Anadolu’dan çıkarılan kazılar oluşturuyormuş. Fakat bu eserler öyle sandığımız gibi bu topraklardan kaçırılmamış, aksine tamamen kayıt altında resmi olarak el değiştirmiş. Bu el değiştirme işi de o dönem çıkarılan bir kanun vasıtasıyla yapılmış. Anadolu’ya kazı yapmaya gelen yabancı vatandaşların faydalandığı bir kanunmuş bu. Kanunun tam adı Asar-ı Atika Nizamnamesi diye geçiyormuş. Bu nizamname aslında ilk başlarda toprağın altından çıkacak her şeyi korumayı amaçlıyormuş. Fakat sonradan devlet memurlarının ticari zekaları sayesinde saçma sapan şeylere hizmet etmeye başlamış. Yani kanuna göre, Osmanlı topraklarında yapılan kazılarda bulunan eserlerin 3’te 1’i kazıyı yapanın hakkı, 3’te 1’i kazının yapıldığı toprağın sahibinin ve son bölümü de devletin hakkı oluyormuş. Kanunun mantığı ise, böyle ıvır zıvır işlerle biz uğraşmayalım, ecnebiler gelsin ne çıkarabiliyorlarsa çıkarsınlar, bir kısmını da onlara veririz gibi bir şeymiş… Tabii Almanlar toprağın altından çıkan dehşet şeyleri görünce, çok küçük rakamlar karşılığında toprak sahibini ve devlet memurlarını da kafalayıp eserlerin büyük kısmını tamamen yasal yollarla kendi ülkelerine götürmüşler ve bu eserlerin maddi sahibi olmuşlar. Yani kaçırma, çalma filan yok. Her şey yasal…
Şimdi diğer taraftan da, “bir tarihi eserin esas sahibi, o eserin çıkarıldığı ülke midir, yoksa onu maddi olarak satın alan ülke mi?” gibi uluslararası bir tartışma da varmış, bu da ayrı bir mesele tabii. Hatta İkinci Dünya Savaşı sırasında bazı eserler Almanya’dan Rusya’ya filan kaçırılmış. Şimdi bu adamlar da onun kavgasını yapıyormuş. Kaçırılan eserlerin sahibi Ruslar değil Almanlardır diye… Türklerin adı bile geçmiyor yani :)) Neyse olayın böyle bir tarafı da varmış yani. Program diğer tüm Karavan programları gibi şahane gidiyor. İkinize de selamlar ve sevgiler.