Hocalar! Dustin H.nın Midnight Cowboy’unu aman unutmayın: Ultradır! Ve dahi FİLM MÜZİĞİ OLARAK DA ( midnight cowboy film music ) kayda almanda büyük fayda var Toni baba.
Ayca baskanin bu programda bahsettigi gulen kadin hafiftir algisi, erkekleri ahira koysan yasar tespiti ve diger tum dedikleri muhtesemdir cok dogrudur cok haklidir. Toni eniste dediklerini demesini bitirmesini bekliyor ona da tesekkurler karsi cikip tartismayi buyutse bu guzel tespitleri duyamayabilirdik
Sinema tarihine baktığımızda farklı bir yerde duran bir yapım ?Midnight Cowboy?. Çekildiği dönemde daha önce değinilmemiş oldukça cüretkar bir şekilde konulara değinmesiyle farkını ortaya koymuştur. James Leo Herlihy’nin kitabından uyarlanan film, 7 daldaki Oscar adaylığından 3 dalda ödülün sahibi olmuştur.
Dönemine göre filmin hikayesi en filmin bu kadar değerli olmasının bir nevi sebebi gibidir. Teksas’ta ufak bir kasabada bulaşıkçılık yapan Joe Buck, aynı zamanda bu kasabadan bu yaşına kadar hiç uzaklaşmamıştır, New York’a giderek tek düze olan hayatını daha iyi bir seviyeye çıkarmayı amaçlar. Tüm hayatı boyunca yaşadığı ve böyle giderse de yaşayacağı kasabadan ayrılarak geçmişini unutup, hayatında yepyeni bir sayfa açmayı amaçlayan Joe, içerisinde bulunduğu sistemden bıkmışlığını ve onun karşısında yer aldığını özellikle bulaşıkçı olarak çalıştığı lokantada geçen diyaloglarla anlarız. Görüldüğü üzere daha başından çok ciddi bir konuya değindiğini belli eden film; başlarda oldukça eğlenceli ve keyifli bir havada geçer. Bunda Joe’un küçüklüğünden beri içerisinde olmak istediği kovboy giysilerinin yanı sıra filmin unutulmaz ?Everybody Talkin? adlı parçanın da katkısı büyüktür. Ufak kasabasından çıkıp dünyanın en büyük metropollerinden biri olan New York’ta hayatını jigololuk yaparak, o ana dek bıktığı çalışma sisteminin dışında kolay yoldan kazanmak ister. New York’a daha ilk adımını attığında, şehir yaşamının dışından geldiğinin farkı ortaya çıkar, gerek giyinişi gerek konuşması gerekse önüne dahi bakmadan müzik dinleyerek caddeden yürüyüşüyle? Daha ilk jigololuk denemesinde avcıyken av olan Joe, girdiği bir barda tanıştığı dolandırıcı Ratso ile yaptığı anlaşma sonrası tekrar av durumuna düşer. Oldukça keyifli bir başlangıç yapan film, her geçen dakika umutsuz, karanlık bir havaya bürünür. Joe da bunun farkına varırken, özellikle girmek zorunda kaldığı eşcinsel ilişki sonrası da ?kaybeden? karakterimiz, daha önce kendisini kazıklayan kalpazan Ratso ile tekrar karşılaşır ve farklı film bambaşka bir dostluk öyküsüne bürünür.
Belediye tarafından işaretlenmiş, içerisinde yaşanması yasaklanmış bir yıkıntı içinde yaşayan İtalyan göçmeni Ratso’nun evine yerleşen Joe başlarda Ratso’ya güvenmese de dostlukları her geçen gün perçinlenir. Yönetmen Schlesinger’in filmde zaman zaman yer verdiği ?flashback’li anlatım, karakterleri tanıma açısından büyük önem taşır. Karakterlerin geçmişini, hatıralarını rüyamsı bir şekilde izleriz. Bu geçmişler tamamen açık bir şekilde ekrana gelmez, tam olarak rüyamsı bir tablo çıkar ortaya. Bu rüyamsı anlatım sadece karakterlerin geçmişleri ile alakalı değil kurdukları hayaller ve amaçlarını dile getirmek için de kullanılmıştır. Veremli ve sakat olan Ratso ile metropol kovboyu Joe’nun yalnızlığı birbirini tamamlar niteliktedir. Biri kısa ve sivri zekayken, diğeri uzun, cahildir. İkisinin buluştukları nokta ise bu büyük şehirden ve sistemden nasibini almış olmalarıdır. Yaşam şartları iyice kötüye giden ikili, türlü düzenbazlıklarla hırsızlık yaparak hayatta kalma savaşı verirler. Baştaki eğlenceli atmosfer git gide karanlık, umutsuz ve iç burkucu bir havaya bürünür.
Amerikan rüyasını gerçekleştirmeye çalışanlardan dibe vurmuş insanların portresini çizen film; Amerika’nın fırsatlar ülkesi olduğunu da ters çeviriyor böylece. 68 kuşağının karşı duruşunun en önemli örnekleri arasında sayılabilecek yapımlardan biri de ayrıca. Dünyadaki sınıf farklılığını, yer alan sistemin toplum üzerinde etkisini sert bir dille eleştiriyor. Özellikle üst sınıfın verdiği partilerden birine katılan ikilinin partideki halleri tüm filmi açıklar gibi. 50’li ve 60’lı yıllarda westernlerin Amerikan sinemasına hakim olduğu bir dönemin hemen sonunda, kovboyluğun popülaritesini kaybettiğini savunan film; özellikle John Wayne ile alakalı diyaloglar ile Joe’nun tüfeğiyle hiçbir hedefi tutturamayarak yaptığı atışlarla kaybeden bir kovboy görünümü de bir başka ayrıntı. Bunun yanında Ratso’nun İspanyolcada ?zengin? anlamına gelen ?Rizzo? kelimesini kendisine denmesini istemesi de çok manidar. Böylesine oya gibi işlenmiş filmde birçok unutulmaz sahne mevcut. Ratso’nun partiye giderken kir içindeki saçını taramak isterken tarağın saçından geçmemesi ve sonrasında Joe’nun ona güzel göründüğünü söylemesi ve soğuk bir kış gününde üzerlerinde kalın kıyafetleriyle kaldıkları yığıntının içinde dans etmeleri gibi birçok sahne unutulmayacak cinsten ama; bunların en önemlisi tamamen doğaçlama eseri olan cadde yürürken Ratso’ya neredeyse çarpan taksi sahnesidir.
‘Hey! Im walkin here! Im walkin here!’ (Ratzo)
Filmdeki oyunculukların filmi olan katkısı gerçekten çok büyük. John Voight’in kariyerindeki en büyük çıkışı yaptığı performanstır. Bunun yanında Ratso karakterini canlandıran Dustin Hoffman, filmden 2 yıl evvel ?The Graduate? gibi yine aykırı bir filmle çıkışa geçmiş ve Oscar adaylığı almıştır. Bu sefer tamamen zıt bir karakteri canlandıran Hoffman, muhteşem bir oyunculuk sergileyerek ne kadar büyük bir oyuncu olduğunu kanıtlamıştı. Akademi filmin iki oyuncusuna Oscar adaylığı vermeyi ihmal etmese de ödülü filmde hakkında yorumlarda bulundukları John Wayne kapmıştı. Özellikle, yukarıda da bahsettiğim, taksi sahnesi tamamen bir doğaçlama eseridir. Filmde topal bir karakteri canlandıran Hoffman film boyunca ayağının içerisinde çakıl taşları koymuştur. Film boyunca gerek doğaçlama sahnesi gerekse içerisine büründüğü kılıkla gelmiş geçmiş en iyi metod oyuncularından biri olduğunu kanıtlamıştır. Bunun yanında tabii ki John Voight’un da mükemmel bir Joe Buck kompozisyonu kendisini unutturmamaktadır. Bunun yanında Akademi tarihindeki en kısa performansla adaylık alan Sylvia Miles da görülemeye değerdir.
Sansür kurumu tarafından X rated alıp Oscar kazanan ilk filmdir ?Midnight Cowboy?. Dünyanın en büyük metropollerin birinde yalnızlığı, kaybedenlerin hayatını sunarken, gelir dağılımdaki eşitsizliğinden, sınıf farklılığına, yerde yatan adama bakılmayan şehirdeki yabancılaşmaya değin bir çok olguya değinir.
Kısacası her yönüyle mükemmeliyete ulaşan Midnight Cowboy döneminin aykırı filmlerinden ve halen sinema tarihinin en iyileri arasındaki yerini koruyor. Keyifli başlayıp, git gide umutsuzlaşan film daha önce rastlamadığımız bir arkadaşlık öyküsüyle özellikle finalde gözleri doldurmayı ihmal etmiyor.
– Midnight Cowboy {Geceyarısı Kovboyu} / John Schlesinger (1969) –
Not: Beyazperde sitesinde kadir503 kodlu yorumdur. Filmin kendisi kadar mükemmel buldum. Özhan
Hocalar! Dustin H.nın Midnight Cowboy’unu aman unutmayın: Ultradır! Ve dahi FİLM MÜZİĞİ OLARAK DA ( midnight cowboy film music ) kayda almanda büyük fayda var Toni baba.
EVERYBODY’S TALKIN’
Ayca baskanin bu programda bahsettigi gulen kadin hafiftir algisi, erkekleri ahira koysan yasar tespiti ve diger tum dedikleri muhtesemdir cok dogrudur cok haklidir. Toni eniste dediklerini demesini bitirmesini bekliyor ona da tesekkurler karsi cikip tartismayi buyutse bu guzel tespitleri duyamayabilirdik
Sinema tarihine baktığımızda farklı bir yerde duran bir yapım ?Midnight Cowboy?. Çekildiği dönemde daha önce değinilmemiş oldukça cüretkar bir şekilde konulara değinmesiyle farkını ortaya koymuştur. James Leo Herlihy’nin kitabından uyarlanan film, 7 daldaki Oscar adaylığından 3 dalda ödülün sahibi olmuştur.
Dönemine göre filmin hikayesi en filmin bu kadar değerli olmasının bir nevi sebebi gibidir. Teksas’ta ufak bir kasabada bulaşıkçılık yapan Joe Buck, aynı zamanda bu kasabadan bu yaşına kadar hiç uzaklaşmamıştır, New York’a giderek tek düze olan hayatını daha iyi bir seviyeye çıkarmayı amaçlar. Tüm hayatı boyunca yaşadığı ve böyle giderse de yaşayacağı kasabadan ayrılarak geçmişini unutup, hayatında yepyeni bir sayfa açmayı amaçlayan Joe, içerisinde bulunduğu sistemden bıkmışlığını ve onun karşısında yer aldığını özellikle bulaşıkçı olarak çalıştığı lokantada geçen diyaloglarla anlarız. Görüldüğü üzere daha başından çok ciddi bir konuya değindiğini belli eden film; başlarda oldukça eğlenceli ve keyifli bir havada geçer. Bunda Joe’un küçüklüğünden beri içerisinde olmak istediği kovboy giysilerinin yanı sıra filmin unutulmaz ?Everybody Talkin? adlı parçanın da katkısı büyüktür. Ufak kasabasından çıkıp dünyanın en büyük metropollerinden biri olan New York’ta hayatını jigololuk yaparak, o ana dek bıktığı çalışma sisteminin dışında kolay yoldan kazanmak ister. New York’a daha ilk adımını attığında, şehir yaşamının dışından geldiğinin farkı ortaya çıkar, gerek giyinişi gerek konuşması gerekse önüne dahi bakmadan müzik dinleyerek caddeden yürüyüşüyle? Daha ilk jigololuk denemesinde avcıyken av olan Joe, girdiği bir barda tanıştığı dolandırıcı Ratso ile yaptığı anlaşma sonrası tekrar av durumuna düşer. Oldukça keyifli bir başlangıç yapan film, her geçen dakika umutsuz, karanlık bir havaya bürünür. Joe da bunun farkına varırken, özellikle girmek zorunda kaldığı eşcinsel ilişki sonrası da ?kaybeden? karakterimiz, daha önce kendisini kazıklayan kalpazan Ratso ile tekrar karşılaşır ve farklı film bambaşka bir dostluk öyküsüne bürünür.
Belediye tarafından işaretlenmiş, içerisinde yaşanması yasaklanmış bir yıkıntı içinde yaşayan İtalyan göçmeni Ratso’nun evine yerleşen Joe başlarda Ratso’ya güvenmese de dostlukları her geçen gün perçinlenir. Yönetmen Schlesinger’in filmde zaman zaman yer verdiği ?flashback’li anlatım, karakterleri tanıma açısından büyük önem taşır. Karakterlerin geçmişini, hatıralarını rüyamsı bir şekilde izleriz. Bu geçmişler tamamen açık bir şekilde ekrana gelmez, tam olarak rüyamsı bir tablo çıkar ortaya. Bu rüyamsı anlatım sadece karakterlerin geçmişleri ile alakalı değil kurdukları hayaller ve amaçlarını dile getirmek için de kullanılmıştır. Veremli ve sakat olan Ratso ile metropol kovboyu Joe’nun yalnızlığı birbirini tamamlar niteliktedir. Biri kısa ve sivri zekayken, diğeri uzun, cahildir. İkisinin buluştukları nokta ise bu büyük şehirden ve sistemden nasibini almış olmalarıdır. Yaşam şartları iyice kötüye giden ikili, türlü düzenbazlıklarla hırsızlık yaparak hayatta kalma savaşı verirler. Baştaki eğlenceli atmosfer git gide karanlık, umutsuz ve iç burkucu bir havaya bürünür.
Amerikan rüyasını gerçekleştirmeye çalışanlardan dibe vurmuş insanların portresini çizen film; Amerika’nın fırsatlar ülkesi olduğunu da ters çeviriyor böylece. 68 kuşağının karşı duruşunun en önemli örnekleri arasında sayılabilecek yapımlardan biri de ayrıca. Dünyadaki sınıf farklılığını, yer alan sistemin toplum üzerinde etkisini sert bir dille eleştiriyor. Özellikle üst sınıfın verdiği partilerden birine katılan ikilinin partideki halleri tüm filmi açıklar gibi. 50’li ve 60’lı yıllarda westernlerin Amerikan sinemasına hakim olduğu bir dönemin hemen sonunda, kovboyluğun popülaritesini kaybettiğini savunan film; özellikle John Wayne ile alakalı diyaloglar ile Joe’nun tüfeğiyle hiçbir hedefi tutturamayarak yaptığı atışlarla kaybeden bir kovboy görünümü de bir başka ayrıntı. Bunun yanında Ratso’nun İspanyolcada ?zengin? anlamına gelen ?Rizzo? kelimesini kendisine denmesini istemesi de çok manidar. Böylesine oya gibi işlenmiş filmde birçok unutulmaz sahne mevcut. Ratso’nun partiye giderken kir içindeki saçını taramak isterken tarağın saçından geçmemesi ve sonrasında Joe’nun ona güzel göründüğünü söylemesi ve soğuk bir kış gününde üzerlerinde kalın kıyafetleriyle kaldıkları yığıntının içinde dans etmeleri gibi birçok sahne unutulmayacak cinsten ama; bunların en önemlisi tamamen doğaçlama eseri olan cadde yürürken Ratso’ya neredeyse çarpan taksi sahnesidir.
‘Hey! Im walkin here! Im walkin here!’ (Ratzo)
Filmdeki oyunculukların filmi olan katkısı gerçekten çok büyük. John Voight’in kariyerindeki en büyük çıkışı yaptığı performanstır. Bunun yanında Ratso karakterini canlandıran Dustin Hoffman, filmden 2 yıl evvel ?The Graduate? gibi yine aykırı bir filmle çıkışa geçmiş ve Oscar adaylığı almıştır. Bu sefer tamamen zıt bir karakteri canlandıran Hoffman, muhteşem bir oyunculuk sergileyerek ne kadar büyük bir oyuncu olduğunu kanıtlamıştı. Akademi filmin iki oyuncusuna Oscar adaylığı vermeyi ihmal etmese de ödülü filmde hakkında yorumlarda bulundukları John Wayne kapmıştı. Özellikle, yukarıda da bahsettiğim, taksi sahnesi tamamen bir doğaçlama eseridir. Filmde topal bir karakteri canlandıran Hoffman film boyunca ayağının içerisinde çakıl taşları koymuştur. Film boyunca gerek doğaçlama sahnesi gerekse içerisine büründüğü kılıkla gelmiş geçmiş en iyi metod oyuncularından biri olduğunu kanıtlamıştır. Bunun yanında tabii ki John Voight’un da mükemmel bir Joe Buck kompozisyonu kendisini unutturmamaktadır. Bunun yanında Akademi tarihindeki en kısa performansla adaylık alan Sylvia Miles da görülemeye değerdir.
Sansür kurumu tarafından X rated alıp Oscar kazanan ilk filmdir ?Midnight Cowboy?. Dünyanın en büyük metropollerin birinde yalnızlığı, kaybedenlerin hayatını sunarken, gelir dağılımdaki eşitsizliğinden, sınıf farklılığına, yerde yatan adama bakılmayan şehirdeki yabancılaşmaya değin bir çok olguya değinir.
Kısacası her yönüyle mükemmeliyete ulaşan Midnight Cowboy döneminin aykırı filmlerinden ve halen sinema tarihinin en iyileri arasındaki yerini koruyor. Keyifli başlayıp, git gide umutsuzlaşan film daha önce rastlamadığımız bir arkadaşlık öyküsüyle özellikle finalde gözleri doldurmayı ihmal etmiyor.
– Midnight Cowboy {Geceyarısı Kovboyu} / John Schlesinger (1969) –
Not: Beyazperde sitesinde kadir503 kodlu yorumdur. Filmin kendisi kadar mükemmel buldum. Özhan