Bana biri “Bize de bekleriz” dediğinde korkunç tribe giriyorum. Sanıyorum ki evimden çıkacağıım ve saatlerce dönemeyeceğim, huzurum kaçacak, ecinniler tepeme binecek, fiziksel olarak ayaklarıma kara sular inecek, birileri tam konsantrasyon onları dinlememi isteyecek ve hatta sonrasında da beni anlattıkları konulardan sınava çekecek. Bu yüzden evimden çıkmak beni çok kötü yapıyor. Beni tanıyanlar bilir ve zaten pek de davet etmez.

Aslında eskiden davet edilmediğim için çok sinirlenirdim. Kin güderdim. Bu lavuğu ben çağırıyorum hep o beni neden çağırmıyor diye aşırı içime otururdu. Sonra bir iki kez inadına kendimi davet ettirdiğimde anladım ki onlar daha önceden benim ne kadar sıkılacağımı anladıkları için çağırmazlarmış. Allah razı olsun, ne diyelim. Düşünsenize yok efendim ayakkabılarımı çıkarayım mı çıkarmayayım mı stresi ile başlayan ve temiz havlu vereceğim diye ellerini yıkamayı bile burnundan getiren bir pause. Yani evinin dışında geçirdiğin dondurulmuş zaman.

Haaa, diyelim çocukluğunuzdan beri çok sevdiğiniz bir aile dostunuza gittiniz, o zaman her şey harikadır. İnek gibi yiyip içebilirsiniz, ayıp olur mu diye iştahınızdan kesmezsiniz, kendi evinizde gibi evin içinde dolaşırsınız, ne bileyim, ağaçlarında diyelim dut var, dibine darı ekebilirsiniz. Nasıl olsa eski dost düşman olmaz abi yeaa. Ben işte bu tip eskiye dayalı dostlukları çok seviyorum. Hem zaten kişisel tarihinizi bildiğiniz için açıp şakır şakır eski fotoğraflara da maruz kalmazsınız. Ya da kalsanız bile en azından o karrelerden birinden siz de her an çocukluğunuzla sıyrılabilirsiniz. (Ne güzel yazdım be bu bölümü.)

Mesela bize geldiniz diyelim. Ben mesela çay kahve yapmaya çok üşenirim. Bu yüzden genellikle bize gelen arkadaşlarım ya çok samimi olduklarımdır, kalkar kendi yapar, ya da hemen samimi olurum ki kendi kahvesini kendi yapsın ve hatta bana da yapsın.

Bazı kimseler bu alışkanlığımı ayılık olarak görüyor, buna da çok canım sıkılıyor. Bence birinin evine gittiğinizde o size çok hizmet ediyorsa o kişi ya sizden bir çıkarı vardır, ya da çok pintidir. Çünkü bir insan kendini evinde gibi hissetmeli, gerçi benim evimde gibi hissetmem için bi dakka ya, bana kahve yapılması lazım. Yani birinin evine gitsem ve o sadece kendine yapsa ve bana da hadi kendi kahveni kendin yap dese fakat ne kadar bozulurum. Aaaa yazmak ne kadar önemli bir şeymiş. Kişisel gelişimciler her zaman yazın diyor. Düşüncelerinizi, duygularınızı yazın ve kendinizi keşfedin diyor. Harbiden herifler, kadınlar haklıymış. Bak mesela bunu yazmasaydım misafir ile empati kuramayacaktım. Bundan sonra bize gelen misafirlere ben yapmasam bile en azından Toni’nin kahve yapmasını sağlayacağım.

Kendimden soğudum. Halbuki kişisel gelişimciler kendimizi sevmemiz için yazmamızı öneriyor. O hıyarların da bir şey bildikleri yok ya. Sertifikayla psikologluk mu olurmuş amk.

Kusura bakmayın sizi de yazılarımla rahatsız ediyorum.