IMG_0819

(Fotoda Bolonya’nın en işlek caddelerinden birinin illümünati tarafından ele geçirildiğini görebilirsiniz!)

Merhabalar sevgili sanat dostları.
Radyomuz dünyanın en önemli sanat fuarlarından Contemporary Bologna Fuarında!
Burayı gezmeye, sanatla dolmaya geldik. Elbette bu Toni eniştenizin zorlamalarıyla oldu.
Yoksa bendeniz evin içinde mıh gibi oturmayı, yiyip yiyip zıçmamayı tercih eden, günümüz depresif kişiliklerinden biriyimdir. Bu kişilikte olmakla birlikte, tek kişilik dev kadroyumdur, orası da ayrı bir övünme yazısına girsin.
Efendim, bu Şubat tatilinde Toni’nin Memo ve beni alıp önce Bolonya fuarına getirmesi, üç gün burada kaldıktan sonra Floransa’ya götürmesi (biliyorsunuz Floransa rönesansın doğduğu ve bütün kıllı abilerin resimlerinin olduğu yer, Mikelancelo’suydu, şeysiydi, şimdi hatırlayamadığım onlarca ressam ve büyük abilerin eserlerinin olduğu müzelerle dolu şehir.)
Aynı zamanda buralarda bir de Ferrari müzesi var. Ona da gideceyik.
Beni Floransa’daki rönesans müzelerinden çok Ferrari müzesi çekiyor desem hiç de yalan olmaz. Çünkü biliyorum ki Rönesans müzesinde saatlerce kuyruk bekleyeceğiz, o eserlere sanki dönem ödevi yaparmış gibi bakıp, bir hoca bunlardan bir not verecekmiş, bütün bu gördüklerimden eğer sanatsal bir tortu bırakmazsam ruhumda ya da beynimde, bütün bu paralar boşa gidecekmiş, enteller beni “Adi karı, fakir çoluk çocuk, gencecik parlak sanatçılar gidemiyor, onların hakkını sen yedin, ayı gibi eserlere baktın ama çam yarması gibi baktın, bakarken de Allah bilir sıkıldın. Yıkıl karşımdan!” diyecekler gibi bir ruh hali oluyor içimde. Sanırım bu ruh halini içimdeki süper ego yaratıyor.
Floransa’dan Venedik’e geçerek Toni’nin arkadaşının evinde beleşten kalacağız. Çünkü onun ne hikmetse çok zengin gavur arkadaşları var ve bu Venedik’teki ev tam da kanalların ortasında ve aradaşının ara sıra geldiği (sanırım kaçak et kesmeye geliyor) bir ev. Yani onların yazlığı filan gibi bişey galiba. Ya da Hasibe halasından kalmış olabilir. Bunu bilmiyorum. Harbi niye sormadım ki ya. Toni’ye sordum şu anda o ev neden boş diye, ne bilim ben diye hafif bi azar gibi bişey mi yaptı naaptıysa, neyse o ses tonunun hesabı sorulacak fakat şimdi ondan çok daha önemli işlerim var: Size laf yetiştirmek.
Efendim, gel gelelim Bolonya’ya.
Aslında Bolonya’ya daha dün öğleden sonra geldik, pek bir şey göremedim fakat Memo “Neden beni getirdiniz ki ben Türkiye’de kalıp bilgisiyar oynamak istiyordum” nidalarından darlanıp ve elbette çıkıp radyomuz kesintisiz yayın yapsın diye bir telekominikasyon şirketinden hat almaya otel odasından çıktık. Memo odada kaldı, bilgisiyar oynamaya başladı. Herife bak ya, bizi anamız babamız bir kere yurt dışına çıkarmadı, herifi getirdik diye bir de azar yiyoruz. Her neyse, merkeze gittik sanırım. Oldukça tenha bir şehirdi. İnsanlar feci kibardı, güleryüzlüydü, sanki kırk yıllık arkadaşımız gibilerdi. Fakat yol sorarken lafı çok uzatıyorlardı. Biz yanlarından sıkılıp ayrıldığımızda on dakika daha arkamızdan bağıra bağıra adresi anlatmaya devam ediyorlardı. Annem gibi. Anneme de bir şey sorarım, eski bir kelimeyi ya da işte İnginizcesi iyidir, inginizce bir kelime ne demek diye sorarım, bana kırk beş saat ne anlama geldiğini anlatmaya çalışır. “Taam taam anladık” diye kaçmaya çalışsam da arkamdan anlatmaya devam eder. İtalyanlar da işte anneme çok benziyorlardı.
Şimdi bir resim koyalım artık. Zaten dün üç tane resim çekebiildim. Fakat çok yorgunduk ve bir yer de göremedik onun için pek çekemedim ama bugün inşaAllah çekeceğim kedi canlar.

IMG_0816

Ya ben bu resimleri neden düz çeviremiyorum ya. Sinir oluyorum. Neyse kafayı dönderip bakın ama bana da telefondan yolluyorum kendi mailime, oradan indirip masa üstüne koyup, buraya aktarıyorum, bunun nasıl düzeleceğini lütfen yazıvirin. Sürekli para yolluyorsunuz, her şey para değildir, biraz da bilgi verin allallaaa.
Neyse bu resmin olduğu yer alış veriş merkezi. Kırk yılda bir araba geçiyor. Fakat esas trafiğin olduğu yer daha aşağıda bir yer. Burası pek işlek değil. Dediğim gibi ilk gün henüz bir şey anlamadık fakat mesela birazdan Toni’nin İtalyan bir arkadaşına kahvaltıya davetliyiz, o bizi daha işlek ve meşhur yerlere götürür, oralardan resim çeker, volyum iki’de yayımlarım.
Şimdi iyi hatırlattım, gidip bir banyo yapayımi saçlarım keçe gibi oldu. Kahvaltıya gidiyoruz malum, millete ayıp olmasın. Bu geçen sene de böyle pisti demek ki hala yıkanmamış dedirtmem.
Bu odanın klimasını birinin kapatması lazım. Hiç birimiz bulamadık resepsiyondaki kadının bahsettiği düğmeyi. Bütün elektriği kesmek zorunda kaldım gece kalkıp, e ne oldu, leptopun pili bitince yayın da gitti. Fakat o kadar sıcaktı ki bunu yapmak zorunda kaldım.
İtalya’daki radyomuz tüm hızıyla maceralarına devam edecek. Takipte kalın!