unnamed (6)

Artık duayen olduğuma göre Çetin Altan gibi takılmaya karar verdim. Misal bugün canım yazı yazmak istemedi çünkü yazmak istediğim her şeyi bundan tam 7 sene önce yazmıştım, bir daha neden yazayım ki? Yazmam. Alıntı yaparım kendimden, kimse karışamaz!

“Uzay açısından, günlerden bir dünya günüyken ve insanın, bedenini, kendi beslediği bir evcil hayvan gibi gezdirme anları olan ve bizim “yaşamak” adını taktığımız eylemi ifa eylerken ben, Kabil’in Habil’i öldürdüğü yaştayken ben, vakti zamanında “Oturup dinlenilecek tek bir yer yok ulan!” diye kendi kendime haklı bir serzenişte bulunduğumda, beynime bir çivi gibi çakılmıştı aydınlanma. O kadar yorulmuştum ki devingenlikten, dünya bir an gözüme bir Escher tablosu gibi görünüvermişti. Çıkışı yoktu adeta, yürü baba yürü geldiğin nokta yine aynıydı ama tam da aynı değildi çünkü yürümeye başladığın noktadaki sen ile geri döndüğün noktadaki sen bir değildin zaten en baştaki yola çıkma fikrin, yol bittiğindeki fikrin ile alakasızdı ya da her neyseydi. Beat kuşağının dibini oyduğu kadarından anlaşıldığı üzere bulduğun ile aradığın hep farklı oluyordu garip bir şekilde. Birden “Bir şeyin olması için olması gerekmez ?!” dedim gayri ihtiyari o an kendime ve rahatlayıverdim. Oturuverdim güzelce. ( Hala daha da kalkmış değilim. ) Sanki o ana kadar yanımda hırlayarak gezen, salyalı, beni tedirgin eden, iki ayağımı bir pabuca sokan azgın bir hayvanın, mistik bir kabullenişle mırıltılar çıkararak yanı başıma kıvrılarak uzandığını algıladım. Her şey donmuştu çevremde ama oturmamla daha da çok hareketlenmiştim sanki. Bu çok açıktı. İnanılmaz bir hıza sahiptim. Görüp algıladıklarımı dile getirmem mümkün değildi. Sakin bir şekilde, kendi içindeki şapkasından ele avuca gelmez bir vahşilik çıkaran, bir hokkabaz gibi hissettim kendimi o an. Bunları tam da üzerimden kendimi izleyen yeni bir “ben”in oluşmasından biliyordum. O biliyor, görüyor ve gelip bana anlatıyordu.

Yaşamın mütemmim cüzünün ölüm olduğunu, bu içinde habersizce büyüyüp serpildiğimiz ve oluşturduğumuz doğal terkibibentin sonlarındaki kafiye adı verilen benzeşik sonların aslında bir son olmadığını ilk o an idrak etmiştim ki o sonun aslında bir başlangıç da olmadığını bir süre daha oturduktan sonra algıladım. Cevap çok açıktı; Yalnız bir ruhun ( tüm ruhlar yalnızdır) ne de çok potansiyel yoldan çıkaranı vardı, aklını karıştıran, özünü çalkalayan, emeğini zamana katık eden bu haysiyetsiz bir geçit törenine dönüştürülmüş, bu adına toplumsallaşma denilen hayat kumpanyasında. Ne de çok yatağı vardı akacak oysa ki ruhların. Varoluşuna anlam bulmaya çalışmakla ve dahi o bulduğunu sandığı anlam ile sarılıp sarmalanıp bir masif kütleye dönüşerek heba edilmiş hayatların, yaşamını bir avuç çıraya har etmişlerin is benzeri kokusu geliyordu burnuma. Yanıyordu tüm bir dünya oturduğum yerden ben yavaş yavaş sönerken gözlerimin önünde. Şaşkındım. Bu kez ruhum sanki bir tür kafese kapatılmış, panik halinde çıldıran, aklını kaybetmeye ramak kalmış bir yaratığa dönüşmüştü. Akacak ruh bedende durmazdı sonuç olarak, sen istesen de istemesen de dedim kendime. Gelsin yenisi dedim. Karşılığım çok gecikmedi tepemde durandan “ Bir şeyin olması için olması gerekmez!” …

Tekrar sakinleştim, doğru söylüyordu. Sakinlik gibisi yoktu. Bunu kendime üç kere söyledim ve gülümsedim. O an bir kurbağa vırakladı. Çağrıldığımı anladım ama kalkmadım yerimden.”

Netameli günler dilerim…