BİR TUTAM BAHARAT
Filmimizin ana karakteri Fannis Lakovides der ki:
Üniformalı insanlardan korkarım,
Polisten, askerlerden, itfayecilerden,
En çok da göçmen ofisindeki memurlardan…
İstanbul’dan ayrıldığımız gün üniformalı o insanlar
Elimizde kalan son birkaç eşyayı da tebeşirleyip yaraladılar.
Bu her sınır dışı edilenin travmasıdır…
Türkler bizi Yunanlı diye gönderirken…
Yunanlılar da bizi Türk diye karşılıyorlardı…
En sevdiğiniz film, en sevdiğiniz yönetmen, yazar, oyuncu, futbolcu, müzisyen, vs.. sorularına hiç kocaman cevaplar veremedim; nedense bu konularda benim hiç enlerim olmadı. Zorladım kendimi bu sorulara beklenen cevapları verebilmek için ama yine sonuç alamadım. 2005 yılında seyretme şansı bulduğum “ Bir Tutam Baharat” en çabuk ikinci kez (sonrasınca onlarca kez) seyrettiğim film oldu. Bir akşam üzeri eve dönerken rastladığım DVD’cide tesadüfen bulduğum filmi alıp eve geldim; bir bira açtım ve filmi seyretmeye başladım. Filmi bitirdiğimde, biranın bu filme hakaret olacağını düşünerek mutfağa koşup mezeler hazırlamaya koyuldum. Yaklaşık bir saat sonra elimde bir duble rakı önümde çilingir sofrası filmi tekrar izliyor buldum kendimi. İstanbul Mutfağı üzerinden buruk bir göç hikayesinin bu kadar güzel anlatıldığı film üç bölümden oluşuyor: Mezeler, ana yemek ve tatlılar…
1960 başlarında İstanbul-Atina hükümeti arasındaki diplomatik nedenler yüzünden sınır dışı edilen bir ailenin hikayesini anlatmaktadır film. Fannis Lakovides yazımın başındaki cümlelerle özetler bu insanların travmasını. Yunanlı yönetmen Tassos Boulmedis’in hikayeyi şiirsel anlatabilme becerisi kadar tarafsız anlatımı da önemlidir kanımca. Film Yunanistan’da 2003 yılında neredeyse tüm önemli ödülleri alarak gişe rekorları kırmıştır. 2004 yılında Yabancı Dilde En İyi Yabancı Film Ödülü dalında yarışmak üzere seçilmiştir.
Konu hakkında daha fazla ipucu verip seyir zevkinizi kaçırmak istemem. Biraz filmdeki karakterlerden bahsetmek isterim ki bir filmde karakterler ne kadar kanlı canlı, etten kemikten yaratılmışsa dramatik yapı da o kadar kuvvetli olur. Hikayemizde o kadar sağlam karakterler var ki: Eminönü’ndeki dükkanından baharatların diliyle diplomatik ilişkiler yürüten Büyükbaba Vasilis, çocukluk aşkına sadakatını ispatlayabilmek için en güzel İstanbul yemeklerini öğrenen Fanis; Fanis’in yemek pişirmesine karşılık dans etme sözü veren Saime (Başak Köklükaya); karizmatik Kaptan Dayı Emilios, düdüklü tencerenin patlamasıyla şok geçirip parkinsonu iyileşen Elpiniki Hala, antipatik Askeri Doktor Mustafa (Tamer Karadağlı), İstanbul’dan sürülmenin şokunu atlatamayan Savaş ve Sultana… Filmin yapım ortaklarından biri Türkiye olduğu için iki Türk oyuncuya da yer verilmiş.
Kaptan Emilios Dayı filmdeki karakterlerin önem sırasına göre ön saflarda değildir; ama eminim ki hepimizin ailesinde böyle bir dayı ya da amca olmuştur. Filmin başında her limanda sevgilisi olan karizmatik Kaptan Emilios, filmin sonuna doğru yelkenleri indirip sıradan bir Yunan kızıyla evlenmeye karar verince yeğeni Fanis’in gözünde tüm karizmasını yitiririr ve kendini şu cümlelerle açıklar:
Hayatta iki çeşit yolcu vardır evlat,
Birincisi haritaya bakarak yolculuk edenler…
İkincisi de aynaya bakarak yolculuk edenler…
Haritaya bakan yolcular hep giderler,
Aynaya bakan yolcularsa eve dönerler.
Ben son yolculuğumda aynaya baktım…
Yönetmenin dramatik anlatımı ve oyuncu yönetimi çok iyi olmasına rağmen dönem atmosferi yaratmak için yapılmış 3D animasyonlar pek başarılı değil; özellikle aradan geçen 12 seneye teknik olarak yenik düşüyor bu animasyonlar. Filmin sanat yönetiminde de ufak tefek hatalar var; kullanılan dil zaman zaman garip geliyor ama filmin samimiyetinin tüm bu hataları kapattığını düşünüyorum. Filmi kesinlikle Türkçe dublaj izlemeyiniz; çünkü çevirisi hiç iyi olmamış; internetten altyazılı versiyonuna ulaşmak mümkün. Filmi izlerken “mezeler, ana yemek ve tatlılar” dan oluşan üç bölüme saygı duruşu için küçük bir çilingir sofrası eşliğinde (en az) bir duble rakı ile izlenmesini tavsiye ederim.
İyi seyirler..
İçinin biraz daha burulmasını istersen ‘Khalkedon’ belgeselini tavsiye ederim,izlemediysen.İnsanlığımızı yitirmeye başladığımız ilk yılları hatırlatan güzel bir belgesel.Eline sağlık,güzel yazı,enfes öneri.
Güzel yorumun ve güzel tavsiyen için çok teşekkür ederim Güçlü; bahsettiğin belgeseli izlememiştim.
Tesekkurler Ulas, hic duymadigim bi filmdi sayende izledim ve gercekten cok beyendim. Abartiya, taraf tutmaya, arabeske girmeden yapilmis ender filmlerden biri olsa gerek. Paylasimin icin saol.
Rica ederim Pelin, yorumuna katılıyorum hiç züğürt edebiyatı yapılmamış son derece mütevazice anlatılmış bir hikaye. Bu tarz anlatımları daha çok beğeniyorum açıkçası. Umarım daha sonraki Hafta’nın Filmi’nde de benzer lezzet duyacağın bir film önermiş olurum.
muthis film ! sayende yeniden animsamis oldum tesekkurler.. sofra kurulur bir kez daha izlenir 🙂
Afiyetli bir sofra ve seyir dilerim 🙂
Dün akşam izledim bu filmi ve daha önce nasıl bu filmi izlemediğime şaşırdım. Tekrar tekrar izlenebilecek tadına zor doyulur bir film. Çok teşekkürler bize kattığınız için.
Rica ederim, bu kadar çok beğendiğim bir filmi paylaşmak benim için bir zevkti. Sevgiler.