Sevgili okur kısmısı…

Zor günler geçiriyorum galiba. İçsel ve dışsal olarak. Bir kere bu sabah uzun zamandan sonra tartıya çıktım. Bu aralar yemek hayatımın çok ufak bir kısmını kaplıyor, aklımın ufacık bir kısmı yemek için çalışıyor, spora başladım kaslarımı yırtıyorum felaket ağrıyor, bütün bunlara rağmen ibrede bu sabah tüm zamanların (hamilelik harici) rekorunu kırdım: 85.5

Bu dışsal kısmı.

İçsel kısma gelince…

Prozac’ın etisiyle mi, kilonun etkisiyle mi yoksa annemin ölümünün etkisiyle mi bilmiyorum, içimi kuru bir çöl gibi hareketsiz ve durağan hissediyorum. Ne memlekete, ne hayata dair umutlu en ufak bir duygu besliyorum üstelik bunu her geçen gün biraz daha fazla fark ediyorum.

İlişkiler yavan ve boş geliyor. İnsanların arasında sadece gülmeye dayalı ilişkiler kurmak ve bu kahkahaları da kâra dahil etmek gibi bir alışkanlık oluşmuş son zamanlarda. Gülmek istemiyorum, konuşmak istemiyorum, yataktan kalkmak bile istemiyorum ama kalkmasam da bu kez sıkılıyorum.

Her şey çok vasat.

Hisli ve donanımlı insanlarla görüşeyim de iyi hissedeyim diyorum fakat onlarla da konuşacak bir miktar bile olsa ne duygum, ne birikimim var. İnsanların yarışırcasına birbirine yapıştırdığı etiketler dünyasında kapana kısılmış, bana yapıştırılan etiketleri taklit etmeye çalışarak kendimi bulmaya, hatırlamaya çalışıyorum.

Boktan hissediyorum sizin anlayacağınız.

Kitap okusam geçer elbette. Ama ne okuyacağımı, neresinden, hangi satırından başlayacağımı bilemiyorum.

Süreyya Berfe’ye bile gidemiyorum. Gitsem iki satır konuşacak duygu kırıntım bile yok. Hepsini annem ölünce kullandım, bitti.

İçime kapanmak, kendi ölmüş ruhumun yasını tutmak, sanki yokmuşum da sadece bir hissederek varolabilecekmişim gibi sadece duyumsamak istiyorum.

Keşke annem yaşasaydı… Ona bu  durumu anlatsaydım “Kızım ne üzüyorsun kendini allaaşkına yaa, bırak her şeyi istediğini yaşa yaa” derdi.
O zaman ama, ne istediğimi biliyor olurdum.

Şimdi hiç bir şey bilmiyorum. Üstelik bütün bunları yaşarken kendi şımarıklığımı çekecek kadar genç de değilim. İnsan yaşlandıkça sevimsizleşiyor, şımarıklıklarına tahammül gösteremiyorsun kendinin, daha da fazla sevgisizlik oluyor.

Galiba kış geldi ve içimiz üşüyor.