Son zamanlarda okuduğumu anlama yeteneğimi tamamen kaybetmiş durumdayım. Başladığım hiçbir kitabı bitiremiyorum. Bu duruma canım çok sıkılıyor. Beynimizin hangi bölgesi bu konu ile ilgili çalışıyor bilmiyorum ama gerçekten durum benim için vahim.
Hiçbir zaman “ Aman da ne kadar entelim, onu da okudum, bunu da biliyorum” iddiam olmadı ama yeni şeyler öğrenmek hoşuma gider. İlginizi çeken konular ile ilgili kitaplarda bu konuda yardımcı ve eğlenceli kaynaklar. Bir de anlayabilsem.

Aynı kitaba beş defa başlamışlığım var. İlkinde otuzuncu sayfaya kadar geldiğim bir kitabı son denemede kapak sayfasında bırakıyorum. Çünkü mecalim yok. Beynim o kadar sıkıcı detay ve rutinlerle dolu ki, hiçbir lobumda extra bir şey için yer yok. Sadece kitaplar değil, beynimde yeni olacak hiçbir şeye, hiçbir kişiye, kavrama, ne bileyim olaya, bir yere hatta yeni bir yemeği tadıp beğenip beğenmediğimi anlamaya bile güç yok. O kadar dolu bir kafadayım yani. Bütün bunlara yer açabilmek için öncelikle bu fazlalıklardan kurtulmak lazım. Mesela ben artık bu akşam ne yiyeceğimizi, günlerdir değişmeyi bekleyen lambanın ampulünü, lostraya gitmesi gereken ayakkabıları, temizlenmesi gereken ofis çekmecelerini düşünmek istemiyorum. Kumandanın pillerini değiştirmediğimiz için yaklaşık on gün kadar televizyon seyretmediğimiz bir dönem olmuştu. Çünkü kumanda pilinin bittiğini ancak akşam işten
eve gelince ve kumandayı elime alınca hatırlıyordum. Gün içerisinde önemli önemsiz o kadar çok şey ile uğraşıyoruz ki, beynimizin her yeri o kadar çok detayla dolu ki, bazı şeylerin unutulması kaçınılmaz oluyor.

Bekar bir anne ve tam zamanlı çalışan bir kadın olarak sürekli bir şekilde hem yaşanan günü, hem ertesi günü, haftaya perşembeyi, önümüzdeki ayın elektrik faturasını, yazın yapılacak tatili, barajlardaki su miktarını düşünmekten; yalnızca kendim için aynaya bakmaya bile vakit kalmıyor diyebilirim. Günlük detaylar o kadar çok ki, mesela evde su bitmiş durumda, alt tarafı bir telefon edilecek, sabahtan beri açılamadı o telefon. Elbet açılacak, susuz kalmayacağız sonuçta ama bazen sırf bu telefonun açılması ile büyük bir yük ve dert oluyor benim için. Çünkü artık çok yoruldum. Acil yardım lazım ( kapıcı haricinde) . Sanıyorum benim gibi hem çocuk, hem kariyer yapmış, yalnız yaşanan, dışarıdan bakıldığında bir çok şeye ve lükse sahip, kendi hayatı kendi kontrolünde olan kadınlar neden bahsettiğimi çok iyi anlayacaklardır. Hatta anladılar bile.

Atatürk’ün gençliğe hitabesinde “ İşte bu ahval ve şerait içinde dahi “ diye başlayan bir cümle vardır. Ben bu cümleyi nedense biraz kişisel alıyorum. Ne olursa olsun, şartlar ne olursa olsun, devam edeceksin. Ne kadar yenilmişsen de, ne kadar yorulmuşsan da, ne olmuşsa olmuşsa da, vazgeçme lüksümüz yok bizim. O telefon açılıp o su istenecek arkadaş !! Çünkü biliyorum ki, benim yapmadığım bir şeyi, benim için, benim yerime benden önce düşünüp  yapacak hiç kimse yok etrafta. Kapıcı haricinde. Ona da benim söylemem lazım.  Anladınız değil mi bayanlar, ne anlatmaya çalışıyorum.

İşte bütün bir hayatı bu şekilde kontrol edip yaşamaya çalıştığımızdan beri, değil kitap okumak, işteki maillerimi okuyup anlayabildiğim için kendimi tebrik ediyorum. Bir de gazetelerin manşetleri var, büyük büyük puntolarla yazılmış simsiyah olanlar. Onları da çözüyorum, fotoğraflarına bakarak 

Dinlenmem lazım, dinlendirilmem lazım. Nasıl olacağına dair hiçbir fikrim şu anda ama sanırım temel sorun bu. Ondan sonra görün bakın o kitapların nasıl okuyorum canlarına ve lambaların, ve kumandaların, ve alışveriş listesinin, ve  ext…