Merhaba sevgili okur. Bugün yine başının ayrı, sonunun ayrı oynadığı bir yazımla daha buradayım. Son yazımda size muazzam iş hayatımdan bahsetmiştim. Bu hafta da bari biraz toplumsal konulara değineyim ve hazır konuşacak yer bulmuşken bazı konularda tavsiyelerde bulunayım dedim. Tabi ki burada işsizlik, yoksulluk, zamlar, açlık sınırı, ne bileyim mobbing (bu arada mobbinge uğramışlığım da var bir ara unutmazsam anlatayım, Samanyolu isimli fantastik kanalın dizileri gibi ibret verici bir hikâye çünkü) falan benim yazım dâhiline girmiyor. Çünkü zaten ülkecek içimize limon suyu sıkılıyor, gerek yok.

Ben bu yazımda milletçe çok sevdiğimiz ve bir hayli ilginç bir konudan bahsedeceğim. Şimdi biz biraz sivri zekâ (!) bir millet olduğumuzdan çoğu abuk sabuk konuya aşırı sempati besliyoruz. Ama ben bu yazımın alanını biraz daraltarak çağımızın hastalığı olan ve benim de içten içe çok sevdiğim ‘linç kültürü’nü mercek altına alacağım. Mercek altına almak deyimini de hep kullanmak istemiştim çünkü çok havalı bence kısmet bugüneymiş. Teşekkürler Ayça.

Özellikle sosyal medya ve internet kullanıcıları -yani herkes- az çok bilir az sonra bahsedeceğim konuyu. Neden sosyal medyada ve bilumum sanal platformdan girdim konuya çünkü maşallah çoğumuzun iki dirhem aklı var ama hepimizin elinde akıllı diye tabir edilen zımbırık telefonlar, tık tık tık sosyal medya peşindeyiz. Doğal olarak teknolojik gelişim sebebiyle de linçle en çok yüz yüze kaldığımız yer sosyal medya. Sosyal medyada her 7 (yazıyla yedi) dakikada bir 103 (yazıyla yüz üç) insanın linçe uğradığını biliyor muydunuz? (Kaynak: oturmaç tarafım) Şimdi mesela ben yazının başında millet olarak linç seviyoruz, abuk sabuk şeylere sempati duyuyoruz falan gibi ucu açık cümleler kullandım; bu hamlemle küçük kapsamlı bir linçin kapısını aralamış oldum. Gerçi sosyal medya kullanıcıların çoğunluğuna da ‘zekâsı az’ muamelesi yapmış olmam da linç sebebi olabilir ama bu opsiyonel.

Ayrıca hayatında hiç linçle karşılaşmamış insan yoktur herhalde. Varsa da kendisiyle tanışıp, bir çay içmek isterim şahsen. Ayrıca linç kültüründen bihaber herkese de bir amme hizmeti yapmak amacıyla az sonra bazı tavsiyelerde bulunacağım, kaçırmayın derim.

Gerçi şimdi oradan girdim konuya ama sadece sosyal medyada olmuyor bu linçler. Her an bir linç timiyle karşı karşıya kalmamız mümkün şu hayatta. Bakınız çok basit bir örnekle açıklayayım. Mesela düşün şimdi işten, okuldan çıkmışsın. Günün leş gibi geçmiş, evinin hayalini kurarak ortalama 45 kişinin sığabildiği ancak 158 kişinin binerek bir rekor denemesine imza attığı o güzide otobüse biniyorsun. İşte tam bu noktada şans yüzüne gülüyor ve poponu koyabileceğin ve ayaklarını uzatıp televizyon izlediğin o şahane üçlü koltuğunu hayal etmeye başlıyorsun. Ama o da ne! Senin işten, okuldan çıkış saatin gün teyzelerinin eve dönüş saatine denk gelmiş. Şık şıkıdım giyinmiş, saçları sarı balyajlı, sivri tırnakları ojeli, 3 metre kare odada 25 dakika solunması durumunda baygınlık geçirten ağır parfümlü teyzeler büyük bir goygoy eşliğinde otobüse biniyorlar pıtır pıtır. İşte kâbus tam bu noktada başlıyor. Çünkü bu teyzeler otobüse küçük gruplar halinde binerler ve günün kritiğini çeşitli dedikodular eşliğinde otobüs yolculuklarında icra ederler. Ama teyzelerin gün kritiği adı altında gıybete girmelerinin bir olmazsa olmazı vardır. O olmazsa olmaz senin küçük poponu iliştirdiğin o koltuktur. Bu noktada görmezden gelme, uyuma taklidi, kulaklık kulakta kitap okuma numarası maalesef bir işe yaramaz. Çünkü linç is coming. Bu gün teyzeleri eğer sizi gözlerine kestirirlerse gıybet yolundaki her türlü yolu mubah sayarlar ve söz konusu ‘toplumsal linç’ için startı verirler. Bu noktadan sonra otobüsteki diğer yolculularında desteğini arkalarına alan teyzeler, gerek sizin terbiyesizliğinizden, gerek saygısızlığınızdan, gerek ahlaksızlığınızdan, gerekse namus yoksunluğunuzdan (bu karşı karşıya kaldığınız linç timinin gücüne göre değişir) dem vurarak sizi deyim yerindeyse eşekten düşmüşe çevirirler. Ve tabiri caizse söz konusu koltuktan kaldırdıkları o küçük poponuzu tekmeleyerek sizi otobüsten indirirler. İşte size günlük yaşamımızda karşılaştığımız ancak belki de çok önemsemediğimiz bir linç örneği. (Not: Bu tespitimde gün teyzelerinin özellikleri yaşadığınız coğrafyaya göre değişkenlik gösterebilir)

Günlük hayatta bu tarz bir linçle karşı karşıya kalıyorken, sosyal medya ve çeşitli sanal platformlarda daha etkileyici ve hasar verici linçlerle karşılaşabilirsiniz. Burada en büyük iş, tarafınızı seçmek. Önce linç eden mi edilen mi olmak istiyorsunuz buna karar vermelisiniz. Eğer linç edilen taraf olmak istiyorsanız bazı konular hakkında fikir belirtmeniz yeterli olacaktır. Linç ile yeni tanışacak olanlar için konu önerilerim şunlar: Futbol, dini konular, milli konular, sosyal medya duyarlılığına karşı gelmek ve de en basiti karşındaki insandan farklı düşünmek. Linç ile tanışmak da geç kaldım hemen tanışmalıyım diyorsanız; az evvel belirttiğim konulardan kendinize uygun olanı seçin ve çeşitli sosyal medya hesaplarınızdan ya da mesela ekşi sözlük yazarıysanız oradan yardırmaya başlayın ve olacakları izleyin. (Bu arada ekşi sözlüğe ilişkin de çok deli tespitlerim var ama onların ağzına sakız olurum diye uzak duruyorum. Malum ekşi sözlüğün linç timi baya meşhur)

Ama yok ben linç edilmek istemiyorum, sinir yapar benim bünyemde, ‘ben linçi bir çeşit mastürbasyon yöntemi olarak kullanmak istiyorum’ diyorsanız da; o zaman tek seçeneğiniz kalıyor o da evrensel linç timinin bir üyesi olmak. Merak etmeyin linç timine dâhil olmak öyle çok zor değil, sadece klavyenizin olması ve eleştiri ile linç arasındaki o ince çizgiyi aşmanız yeterli. Klavyeniz varsa yapmanız gereken sadece bir kurban seçmek. Kurbanınızı seçtikten sonra olay tamamen sizin parmak, laf yetiştirme beceriniz ve hayal gücünüze bağlı. Haydi, allah klavyenize zeval vermesin, yürüyün kim tutar sizi! İster dini bir konu üzerinden linç edin, ister fanatizm üzeriden vurun, isterseniz kıskandığınız insanları darlayın, isterseniz online TDK rolüne bürünüp ‘dahi anlamındaki de ayrı yazılır geri zekalı’ diyerek linç dünyasına giriş yapabilirsiniz. Eğer linç olayında yeniyseniz ve desteğe ihtiyacınız varsa hiç çekinmeyin bana gelin. ‘Alo linç hattı’m ile size seve seve yardımcı olurum. Hep birlikte linçin tadına varırız. Linç üzerine bunlar dışında daha ayrıntılı öneri ve tespitlerim de var tabi ki ama az evvel de söylediğim gibi onları benimle çay içme şansına nail olan okurlara saklıyorum.

Sonuç olarak kabul edelim ki hepimizin içinde küçük ‘linççi’ler var. Hepimiz ‘linçsever’ olduğumuzu kabul edelim ve bunu başta kendimize olmak üzere herkese itiraf edelim. Hepimiz ‘evrensel linç timi’nin bir üyesiyiz. Bu da bu yazının ana teması olsun. Ayrıca buralara not düşmedik diye sosyal medya kullanmıyorum zannetmeyin. ‘Milyorluk feromen’ olmasak da bizim de bir kitlemiz var; linçle karşılaşmıyor değilim yani. Gerçi burada henüz bir linçle karşılaşmadım ama karşılaşırım diye şimdiden linççileri uyarayım:

“Sen beni nasıl linç edersin? Ben vekil çocuğuyum, haritadan yer beğen!!”