Size anlatamam nasıl bir yılbaşıydı!
Bir çift arkadaşımız bize geldi. Gerçi insan için ‘çift’ lafını, hele hele ‘bir çift’ lafını kullanmayı sevmiyorum. Çünkü ayakkabının ya da çorabın çifti olurmuş gibime geliyor. Oysa insanlar çift değil, tek yaratılmıştır. Gerçi konumuz yaradılış değil, ona daha sonraki haftalarda değinmeyi düşünüyorum.
Öncelikle kurumsallıktan ziktir edilip de kendi radyomuzu kurduktan sonra yazdığım yazıları biraz kilometre doldurma amaçlı yazdığımı fark ettim. Taksici gibi yani. Yolu uzatırlar ya, onun gibi kendimi dolandıran taksici gibi hissettim.
Benim gibi orta sınıf insanlar patron altında daha rahat ediyorlar. Eskiden Ferit abimin radyolarında çalışırken ne kadar rahattım, sadece iki saat programı yapar defolur evime dönerdim. Oysa şimdi 7/24 siteyle ilgileniyorum. Keza Aydın abimin gazetelerinde elim yağ gibi akardı. Zamanla buna da alışacağıma inanıyorum.
Efendiiim ne diyorduk, haa, evet akşamki yılbaşı hengamesinden söz edecektim. Bize gelen bir kadın ve bir erkekten oluşan bir çift arkadaş grubumuzla (bir çifte arkadaş grubu denir mi bu arada?) Sakız Adası’na gidecektik dün. Sonra şiddetli fırtına bütün seferleri iptal edince yandaki Alevi köyündeki Cem Evi’nde yemek işlerini yapan arkadaşımız yılbaşı hindisi yolladı bir tepsi. Allah razı olsun valla.
Gecenin ilerleyen vakitlerinde bu çift birbirine girdi. Bunlar İstanbul’da da çok kavga ederlerdi. Tam 12’ye üç dakka kaldı, bunlar birrr kavgaya başladı ammmaaaa anam anam anam…
Şimdi kız (Simge) tango kursuna gidiyor tamam mı, orada da bir herifle birlikte dans ediyor fakat zamanında bu herif buna yazmış. Manitası Murat da bunu biliyor fakat kıza kıskanıyorum, onunla dans etmeni istemiyorum demiyor. Bunu kıroluk buluyor. Modernlik gereği kıza güvendiğini geveliyor, fakat kız da diyor ki, madem kıskanıyorsun, açıkça kıskanıyorum de diyor, o da yok diyor, kıskanmıyorum. O zaman diyor kız, neden agresyon çıkarıyorsun başka bir konudan. Yansıtma yapıyorsun diyor. O sırada saatler 12’yi vuruyor, ben araya giriyorum, bana bakın diyorum, sakın kalkıp aynı evin içinde psikopat psikopat öpüşmeyelim diyorum. Çünkü bana çok saçma geliyor saat 12’yi vurunca aynı evdeki insanların kalkıp yanaktan öpüşmesine. Gerizekalı gibi duruyor.
Memo dün gece 1 dakika kala bilgisayarı bırakıp gelmişti yanımıza, belli ki oyundaki arkadaşları öpüşmeye gitmiş, o da onlardan öğrenmiş, Memo’ya dedim ki oğlum öyle saçmalıklar yapmayalım, birbirimizi on ikiyi çeyrek geçe de öpelim dedim, işine geldi, oyununa geri döndü.
Bizim çift kavgasına devam etti, ben de on ikiyi yirmi geçiyordu, gittim yatmaya.
Yatak odasında her yerde pijamalarımı aradım. Sonra bir de fark ettim ki, zaten bir haftadır pijama ve ropdöşambrımla geziyormuşum! Havaalanına arkadaşlarımızı almaya, bakkala, Memo’yu okula bırakmaya, yeni yıla, hep pijama ve sabahlıkla girmişim!
Çok rahattı. Hiç üstümü çıkarıp da pijama giymek zorunda kalmadan zıbarıp yattım.
Uyandığımda 2015’ti.
Hayat aslında pijamalarını çıkarmayınca çok rahatmış. 2014’ten bunu öğrenmişim. Sabah kalktığımda bunu düşündüm fakat şeytan azapta gerek deyip üzerime kotumu geçirdim. Toni beni görünce çok şaşırdı ve “OO Ayça hanım, çok şıkız” dedi. Oysa sadece giyinmiştim.
Standartları düşük tutalım ki azla mutlu olalım. Bak bu da güzel bir mesaj mesela ama İstanbul’da bunu uygulamak çok zor.
Hepimize köy tezeği kokulu yeni bir yıl dilerim.